Bardaklarca çay dolusu konuşuyorduk. Hem âşıkane, hem dostane… Bademezmeleri eriyip gidiyordu yumuşacık sözcüklerimizin içinde. Nafiz soruyor, ben anlatıyordum. O sormamı istemiyor gibiydi ama anlatmak istediği belliydi; canının istediğini anlatmak. Belli ki bugüne dek, ayrıyken, en çok okuyup izlediklerimizi paylaşmak istemiştik birbirimizle. Her gördüğümüz için, “Acaba o bunu nasıl buldu?” demiştik. Aynı şeyi iyi bulmak belki bir gün bizi de buluştururdu. Buluşmuştuk işte. Peki ya birbirimizi nasıl bulmuştuk?
"Tecessüsümüz yeni fetihlere kanatlanırken, gündeliğe, bayağıya, alışılmaşa takılıp kalan bir dikkat ne kadar zavallı. Okumak iki ruh arasında aşıkane bir mülakattır."