Bardaklarca çay dolusu konuşuyorduk. Hem âşıkane, hem dostane… Bademezmeleri eriyip gidiyordu yumuşacık sözcüklerimizin içinde. Nafiz soruyor, ben anlatıyordum. O sormamı istemiyor gibiydi ama anlatmak istediği belliydi; canının istediğini anlatmak. Belli ki bugüne dek, ayrıyken, en çok okuyup izlediklerimizi paylaşmak istemiştik birbirimizle. Her gördüğümüz için, “Acaba o bunu nasıl buldu?” demiştik. Aynı şeyi iyi bulmak belki bir gün bizi de buluştururdu. Buluşmuştuk işte. Peki ya birbirimizi nasıl bulmuştuk?
"Tecessüsümüz yeni fetihlere kanatlanırken, gündeliğe, bayağıya, alışılmaşa takılıp kalan bir dikkat ne kadar zavallı. Okumak iki ruh arasında aşıkane bir mülakattır."
Çaresiz şehirden uzağa giderdi
Derin Dicle'yi dert ortağı ederdi
Derdi "Ey gözyaşım gibi akan nehir!
Sabırsız, sükunsuz, aşıkane nehir!
Sabırsız, kararsız ve sükunetsizsin
Yoksa sen de benim gibi deli misin?
^Bir periyle sevişmek pek tehlikeli bir macera olmakla beraber kim bilir insana ne büyük bir haz ve sefa bahşedecek... Bu saadet dünyada pek az kadına nasip olur. Bir peri insana nasıl diller döker? Kendini sevdirmek için ne türlü aşıkane hareketlerde ve hücumlarda bulunur?^