Neden genç ruhlarının bütün ilgisi geçmiş
tarihlerin, dönemlerin ve geleceğin belirsiz zamanları üzerinde yoğunlaşıyor? Bütün o masallarda, hikayelerde, tarihsel rivayetler ve
deneyimlerde neyi arıyorlar? Son derece basit biçimde basılmış o ucuz kitapların sayfaları arasında neyi bulacaklar? Neden göç, katliam, gidiş, ayrılık, keder, acı, ölüm, dilek, umut, heyecan ve mücadele sözcükleri bu
kadar ilgilerini çekiyor? Neden çaresiz kadınların soğuk bakışları, ezilen adamların alın teri, yoksul çocukların ağlaması, yaşlı seslerin ezgileri, umutsuz kalabalıkların muhalif fısıltıları, perişan insanların haykırış ve
isyanları bu derece güçlü biçimde etkiliyor onları? Ya savaş, mücadele, direniş, başkaldırı ve devrim gibi şeyler hakkında sağdan soldan toplama, yarım, eksik, ama dalga dalga üstlerine doğru yürüyen yeni düşünceler?
Neden tok ve zengin ailelerden gelmelerine rağmen bu düşüncelere bu kadar açık olabiliyorlar? Neden akılları fikirleri her zaman uzak, bilinmeyen yerlerde, tehlikeli gidişler ve yolculuklarda? Ruhlarının aradığı şeyler nerede? Uzakta mı, yakında mı? Yolculukların
sonunda mı? Belki de hiçbir yerde, belki de onlar bir düşün peşindeler sadece...