Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
yalnızlıklarımda elimden tuttular uzak fısıltıları içimi ürpertici sanki gökyüzünde buluttular nereye kayboldular şimdi kim bilir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
Gündüzün beyhûde can sıkıntıları gecenin gölgelerinde uzaklaşıp biliniyor ve fısıltıları Esnek, afallatıcı darbeler gibi, karanlığın acı, tatlı ahenginde kulağa geliyor Karanlığın acı, tatlı ahengi bu gece uğursuz ve ilâhî yazgıyı rüyaların eşiğinde, gözlerimin karşısında raksettiriyor Bu gece lezzetli, makbul aşk, uğursuz ve feci ölüm, ceberut ve iktidarla nursuz, hararetsiz gökyüzünün altında, gece ülkesinde saltanat sürüyor Bu gece yasemin kokuları sabır ve umut siperimi gündüzün ağır ve güç can sıkıntılarıyla geri alıyor Bu gece şehirlerin acı kokusu gönlümde yeni yeni yalazlanan aşk ve arzu şûlelerini söndürüyor Bu gece yaseminlerin, selvilerin karanlık senfonisi eski kederi ve ebedî lezzeti gönlümde tekrar karıştırıyor Bu gece aşk ve ölüm yüzünden ruhumda kavga var
Karanlık SenfoniKitabı okudu
Reklam
yalnızlıklarımda elimden tuttular uzak fısıltıları içimi ürpertir sanki gökyüzümde bir buluttular nereye kayboldular şimdi kimbilir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
Sayfa 62 - böyle bir sevmek
Çok gülme kalbi öldürür diyen peygamberimizin sözlerini maneviyatta ölü kalplerimizle anlamamız mümkün değil. Zira onların gönül dünyalarından, ruh iklimlerinden, dünya anlayışlarından, Allah ve ahiret imanlarından o kadar uzağız ki onların gözyaşlarını anlamamız çok zor. Peygaberimiz, "Benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz." buyurmaktadır. Onların gözyaşlarını bilmememiz, bilgisizliğimizden kaynaklanmakta. Çünkü bilenler, gerçek manada iman edenlerdir. Bilenler diğer taraf için hazırlıkta bulunanlar, Allah'ın rızası için çalışanlardır. Bu derece dünyaya bağlılığımız ise, bilgisizliğimizin bir göstergesidir. Bütün ağlamaları her an elinden akıp giden dünya için, faniler için olan bir insanın, aşk-ı beka için olan ağlamaları anlaması imkânsızdır.
"Sevmek... Ama kimi sevmeli? Gelip geçici olursa elemlerine değmez... Ebedî aşk ise imkânsızdır."
"Yalnız biri iste, başkaları istenmeye değmiyor Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor Biri talep et, başkaları lâyık değiller. Biri gör, başkaları her vakit görünmüyorlar Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir." Aşk beni yakar, kül eder, toprak eder diye korkma. Aşk seni helâk ederse ebedi olursun. Aşka karşı aklın yapabileceği bir şey yoktur. Akıl daima aşka yenile gelmiştir. Şeyh Sadi
Reklam
Aşk oldur kim kılar canın feda cananına Meyl-i canan etmesün her kim ki kıymaz canına Canını, cananına virmektür kemali aşkın Virmeyen can, itiraf etmek gerek noksanına. Fuzulî
Aşklar mı değişti, âşıklar mı? Gerçek şu ki, şimdikiler aşk değil. Ne öyle eskilerdeki gibi aşklar var artık, ne de kara sevdaya tutulmuş aşıklar. Yalnızca bu aşk oyunlarında ruhları, manevi dünyaları, kalpleri karartan günahlar var.
"Aşk imiş her ne var âlemde İlim bir kıyl u kal imiş ancak." Evet, Fuzuliye göre, aşkın dışındakiler asılsız birer dedikodu... Tabii bu, Allah aşkı, gerçek aşk. İnsan ruhunun istediği ve aradığı aşk. Bu sevda üzere, bu aşk üzere yaratılmış her insan Başka sevdalar bu aşkın su-i istimalidir, onun için acısı peşin, elemi fazla, tatmini kabil değil.
"Aşk dursun ko, mecazî ise de gönlünde Ab-ı engür hum içre durarak bâde olur." diyen şâir, aşkını söylememeyi öğütlemektedir. Aşkın mecazi bile olsa gönlünde saklı dursun. Üzüm suyu küp içinde durarak şarap olur" diyor. İşte kâinatın özü olan sevgi budur. Günümüz insanının yaşadığı nefsani perişaniyetler değildir aşk. Yapmacık, sathî, her zaman aldatan ve aldatılan nefsanî eğlenceler değildir aşk.
Reklam
Eskilerde çok az olan, olunca da dillere destan olan aşk, şimdi tüm gençlerde sâri bir hastalık sanki; adeta ayağa düşmüş... Şimdikiler öyle bir aşk ki, seneleri içine almıyor, günübirlik. Öyle bir aşk ki, saygı ve nezaketten eser yok. Nefret ile kavga ayrılmaz parçası. Eskilerin sevdiklerini görebilme uğruna çektikleri sıkıntıya karşılık, yeni aşklarda bu yok. Aşkın gizliliğine tezat, şimdikilerdeki şeffaflık, rahatsız edici boyutlarda. İnsan düşünüyor, bu mu aşk? Kim kimi kandırıyor; niçin? Şu bir gerçek ki nefisler vicdanları kandırıyor, nefsanîlik için... Aşk, bu oyunun aldatmacası.
Şimdi nasıl içi yanarak hatırlıyordu: Okulun bahçesinde, kumların üzerine uzanıp adeta âşık olduğu yıldızların parıldamalarına tutkuyla bakarak geçirdiği yaz gecelerinin serseri uçan kokuları, yaprakların kucaklamalarının fışıltıları, gündoğumlarının şiirsel saflığı, günbatımlarının kanlı, hüzünlü çarpışmaları, her şey onun için, derin, dayanılmaz bir aşkla hayat ve kalbini bağladığı birer güzel şeydi; bugün düşündükçe kendisinin ne sonsuz bir aşk ve his kabiliyetiyle dünyaya gelmiş olduğunu, en özel nefeslerle nağmelerin titreşimini özleyen bir saz gibi nasıl en manasız şiir güzellikleriyle tutku ve şiirin titrediğini büyük bir hayretle görüyordu.
Aşk, büyük bir inceliğin yansımasıdır. Aşk zerafettir. Aşkın sana kemal verir, insanı yüceltir, ulvi duygularla donatır. Yürekleri, aşk kıvılcımları köz köz eder, inceltir; yumuşatır. Sevgi, insan dünyasını öyle sarar ki, sevende nefretten eser kalmaz. Düşman unutulur. Gönüller Yunus olur, Saygı, gönül dünyalarına merdiven dayar, İnsan severse, sevdiklerine güzel görünmek ister. O zaman baştan ayağa zerafetin timsali olur insan...
"Bazen de daha ilerilere, denize çok yukarıdan bakan kayalıklara kadar gider, orada yosun bakışlı uçurumun kenarında, durulmuş suyun yeşil ve somakî bir ayna gibi akşamın son ganimetlerine açılışını, bir anne rahmi gibi bu ışık parçalarını alışını ve yavaş yavaş onların üstüne kapanışını, örtülüşünü seyrederdi. Ta yerin altından, ilerleyen ve gerileyen dalgaların sağır gürültüsü, küçük piyanolar, aşk fısıltıları, kanat çırpışları, şıpırtılar, hülasa bilinmeyen varlıkların, yalnız günün bu saati için yaşayan, akşamla gecenin arasındaki geçidi doldurduktan sonra kim bilir hangi sedef kabuğunda, balık pulunda, kaya çukurunda, ay ve yıldız aksinde uyuyan binlerce varlığın sesleriyle kenarları pul pul, akisleri renkli büyük davetler onu çağırırdı. Nereye çağırırlardı? Mümtaz bunu bilseydi, belki bu davete koşardı. Çünkü suyun sesi, aşkın, ihtirasın sesinden kuvvetlidir. Karanlıkta su sesi insanın içindeki ölüm mayasının dilini konuşur."
Sayfa 35 - Dergâh Yayınları
Yaşlı âşık hep söylentiler ve fısıltıları bir araya getirir, ve genellikle doğru yanıtları bulurdu. Hayır, âşık değil; bunu hatırlaması gerekirdi. O ne iddia ederse etsin, bir saray ozanıydı, ve muhtemelen hikayelerindeki bu tür saray entrikalarını yakından izleme fırsatı bulmuştu. Belki, eğer Morgase ile aşk yaşamışsa, kendisi de bulaşmıştı o entrikalara. Nynaeve yan yan süzdü onu, o çalı gibi, beyaz kaşlı kösele yüzü, kafasındaki saçlar kadar beyaz, uzun bıyıkları. Bazı kadınların zevkini anlamak imkansızdı.
74 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.