Yaşıyoruz Sessizce ile başlayan Şükrü Erbaş yolculuğum Bağbozumu Şarkıları ile devam etti.
Bağbozumu Şarkıları Binbir Gece Masalları'ndan bir alıntıyla başlıyor, ardından aşk, ayrılık, yalnızlık, ölüm, keder konularıyla ilgili birbirinden anlamlı satır ve dizeler geliyor. Satır ve dizeler diyorum çünkü Şükrü Erbaş'ın okuduğum iki kitabının da
Çocuklar dünya karşısında yenik büyüyordu. Babalarından başka doğru bilmeden yaşlanıyordu erkekler. Çarşılar evleri çoktan teslim almıştı. Kızlar şarkısını kimseye söyleyemiyordu. Sokaklardan esen güneş değil, geri çekilme duygusuydu. Annelerin sütünde ışık yoktu. Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi. Güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı. Kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes. Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi. Seni korumak için karşı durdum tüm bunlara. Dünyayı senden geçirerek sevdim. Geri çekilmem yakışmazdı seni sevmeme.
Seveceksen
İzmir gibi sev beni...
Ilık meltemler dolaşsın
içinin sokaklarında .
Mademki içindeyim
ısınayım sıcaklığınla...
Özgürlük essin dağlarında
deniz koksun nefesin.
Ve sesin,
bir ege türküsü gibi
inkâr ettiğim ne varsa
inandırsın beni...
(Bu yazı, hikâyenin içeriğine dair detaylı bilgi içermektedir!)
“Elveda Issık Göl, bitmemiş türküm benim. Seni nasıl beraberimde götürmek isterdim bilemezsin.Mavi sularını, sarı topraklı sahillerini. Ama yapamam bunu.Nasıl sevdiğim kadını beraberimde götüremiyorsam, seni de götüremem.”
Cengiz Aytmatov’un "Selvi Boylum Al Yazmalım "
İnsan olarak elimizdekilerin kıymetini bilmediğimiz yetmedi mi? Daha ne kadar umarsız olacağız kayıp giden yıldızlara? Bakın bir yıldız daha göçüp gitti. Biz ona