Çocuklar dünya karşısında yenik büyüyordu. Babalarından başka doğru bilmeden yaşlanıyordu erkekler. Çarşılar evleri çoktan teslim almıştı. Kızlar şarkısını kimseye söyleyemiyordu. Sokaklardan esen güneş değil, geri çekilme duygusuydu. Annelerin sütünde ışık yoktu. Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi. Güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı. Kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes. Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi.
Şarkılar geliyordu uzaktan
Oturdum deniz kenarına seni andım
İnsanlar geçti yanımdan
Çeşit çeşit insanlar
Kimisinin yiyecek ekmeği yoktu
kimisinin içecek suyu
Kimisinin aşk sarmıştı başını benim gibi
Küfrediyordu kimisi yıldızlara denize
Yaşamaktan bıkmıştı
İstiyorum keyfimce bir çoban türküsü çağırayım.
Sonra akşam yorgun argın karanlık bir köye varayım
Üşüyeyim, ısınayım, bir tuhaf olayım insanlar arasında..
“Aşk
Ah sen, genç kız, güzel kız!
Böyle çiçeğin burnunda kocaya varma
Anana babana danış bir kere
Anana, babana, akrabalara
Aklını başına devşir güzel kız
Aklını başına devşir, çeyiz topla
Halk türküsü
Benden iyisine düşersen beni unutursun
Benden kötüsüne düşersen beni ararsın”
Bir kadının evlerde eksildiği akşamlar
Baba sokaklarda ne kadar sevinçtir?
Ah ey mevsimsiz türküsü tenin
Gecikmiş olanak, talihsiz duygu
Çocuğuyla aynı yaşta bir adam için
Aşk bir kepazeliktir...
annem benim güzel annem
bir solukluk izin ver
analık hakkınla bağlama beni
aşk dedim sevda dedim
barış dedim kavga dedim
elimde gençliğim vardı
onu verdim
neyleyim