Çarşamba aksamları sen anlat karadeniz yerine börüyü izleyen ve arkadan tekrar tekrarını izleyen bir insan ve bağğğyan olarak bu kitabın hedef kitlesi ben değilim. Zaten kendisini tost ekmeği almak için girdiğim marketten para üstüyle aldım. O yüzden de aldığıma değil okuduğuma pişmanım. Başima bir iş gelmeyecekse ben kitabi beğenmedim. Junior boy
---Okumak isteyenleri caydıracak ve yazarın ekmeğine kan doğrayacak yorum içerir.---
Olmayan migrenim tuttu. Soldan soldan kafam ağrıyor şu anda. Son 30 sayfasını uyuklayarak okudum ki kitap bitsin yorumlayım da uyuyayım diye. Ertesi güne bıraksam içim soğuycak, yazcaklarımı yazamıycam çünkü...
bu kitabi tatilde olup yanımda okuyacak bişeyim
Edebiyatı sevdiğim kadar türküleri de severim ve nasıl romanları okurken anlatılanı yaşarsam içimde, türküleri de dinlerken yaşarım. Ne der türküler bilir misiniz? Deli gönlüm der, sevda der, sıla der, hasret der, ölüm der ve ille de ayrılık der. O ayrılık ki dertlerin en çaresizi en onulmazı ve en kahpesi...
Bu romanda okuduğumuz da Mavi Tuna
Anla artık!
Vakit geç olur,
Belki dönemezsin..
Belki beni bulamazsın..
Belki içimden savurmuşumdur yüreğimi.
Belki ölmüşümdür hasretinden...
Geriye döndüğümüzde kendimizin bile farklılaşan suretiyle karşılaşıyorsak, zamanın değiştirici gücü karşısında, ne kadar etkisiz olduğumuzu anlamaz mıyız?
Artık bizim olmayan bir ev, artık koşarken
Bir insanın hayatına girmenin, büyülerle dolu bir yeraltı labirentine girmeye benzediğini, birisinin hayatına girdiğinde oradan girdiğin insan olarak çıkamayacağını henüz bilmiyordum.
Bu kitap elime ulaştığında hemen okumak gibi bir planım yoktu. Kaldırmadan önce sayfalarına bir göz atmak istedim, ayaktaydım ve farkına varmadan beş koca sayfayı
Nazım Hikmet' in yıllar önce okuduğum şiir kitabı üzerine karalamıştım aşağıdaki yazıyı. Şimdi Can Dündar ' ın belgesel- kitabını da okuyunca, biraz da gözlerimin tuzlu suyundan olsa gerek; ki daha önce de şiir kitabını okurken tutamamıştım kendimi, hatırladım tekrardan ve yine paylaşmak istedim sizlerle.
Nazım gibi bakmak,
Nazım gibi gülmek,
Bayanlar, baylar;
Sıla ile; yuları bıraķılmış gitmesine izin verilenler, ağlak kalanlar ve "ben seni sevdim sen beni neden sevmedin" temalı bir kitap yorumuna daha hoşgeldiniz...
Kitabı okurken yazar bilgisini okuduğumda bir milyona yakın takipçisinin olduğunu okuduğum esnada keşke elimden bıraksaydım. Bu cümlemden nasıl bir kitap olduğunu çıkarınız.
Velhasıl avlandım.
Yazar benim o çok sevdiğim(!) Miraç çağrı ve Ahmet Batman ile aynı skalada, hepsi aynı şeyin laciverti...
Bir insan 223 sayfalik bir kitap yazar da nasıl hiçbir şey anlatamaz örneği bu.
Kitap türünde yazılanlardan farklı olmadıği gibi içinde yazanlarda ayni.... sayfalar birbirini takip ediyor. Kuru laf kalabalığı.
Keske bu güruh kitap yazmak için bu kadar çabalayacağina, oturup azıcık kitap okusalar. En azindan bir sonraki kitaplarını üç, beş kelimelik kelime dağarcıklarıyla yazmazlar.
Ben bu tarz yazarların emir kipi ile yazmasından da hazzetmiyorum
"Karşındaki insanın cebine, güzelliğine, kıyafetine bakma; özüne bak" diyen bu yazarlar acaba günlük hayatlarında bunu uyguluyorlar mı?
Ben " istersen git, gidersen canım acır, gittin öldüm" temalı aşk acısı pompalayan kitapları sevmiyorum. Bu da onlardan biri.
İsmini saydığım bu modern çağ filozoflarının aşk hakkında bu kadar beylik laf edip, bu kadar ayağa düşürmeleri, aşk acısını bu kadar kutsallaştirip iyileştirilmesi gereken bir yaraymış gibi empoze etmeleri gercekten öyk getirtti artık. Bazı sayfalarda sadece bir adet cümlecik var. Doğa kirletiliyor diye poşeti paralı yapan devlet bu savurganlığa da acil el atmalı. Agaclar katlediliyor.
Kendine İyi BakArda Erel · İnkılap Kitabevi · 20181,165 okunma