(...) o dernek benim geçmişimdir; geçmişim, yaşadıklarım ve öğrendiklerimdir. "Ben" olmak, insanın bugünüyle olduğu kadar, anılarıyla, acılarıyla bir bütün ve barışık olması da değil midir?
Hem o derneğe gitmesem hapishaneye atılmazdım, hapishaneye atılmasam okumaya, yazmaya başlamazdım; okuyup yazmayı sevmesem kitapçı olmazdım, kitapçı olmasam Nevin'i tanımazdım, Nevin'i tanımasam âşık olmazdım, âşık olmasam insan olmazdım... Olmazdım; çünkü kalbinde hiçbir aşkın ateşi olmayana insan mı denir!
Kitabın ilk yarısını son sürat okuduktan sonra kendimi biraz frenledim ki hemen bitmesin Sonrasıda gerçi çok sürmedi Bu arada ben kitabın tek çiftin ilişkisi üzerinden gittiğini düşünmüştüm ama kitapta iki çiftimiz var ve onların hikayelerini okuyoruz iki çiftte merakla kendini okutuyor. Ben ise en çok Gülsu ve Erkan çiftini sevdim
Konusuna gelecek olursak; asıl çiftimizden Deniz, ömrünü çocukluk aşkı Ateş’i uzaktan severek geçirdi. İmkansız bir aşkın pençesinde yaşamını sürdürürken bir gün rüzgar tersine döner ve doğru bilinenlerin hiçte öyle olmadığı ortaya çıkar. Diğer taraftan gençlik aşkı tarafından aldatılan Gülsu, hamile haliyle kaçıp kendine ve oğluna yeni bir hayat kurar. Oğlu Kenan’ın, Deniz’in yanında çalışmaya başlamasıyla hayatları değişir. 21 sene önceki aşkı Erkan ise, Gülsu’yu hiç unutamasada hayatına evli ve 2 kız babası olarak devam eder. Bir noktada bir araya gelen çocukları sayesinde mazileri geri dönerken bütün hatalar, pişmanlıklar ortaya dökülecek. Peki o kadar yıllar ve yaşanmışlıklardan sonra yeniden biraraya gelebilecekler mi? Okuyup öğreniyoruz
Seni SeverkenGüneş Demirel · Ephesus Yayınları · 2017309 okunma
• geçmişe yolculuk - Stefan Zweig: Yasak ve tutkulu bir ilişkinin arasına deniz ve birinci dünya savaşının girmesiyle 9 yıl kesintiye uğramasına rağmen aşkın sönmeyen ateşi karşısında duramamaları.
• kısacık bir hikayeye mükemmel mesajlar bırakmış yine Zweig , artık şaşırmıyorum bile hayranlıkla okuyorum. Tutkulu bir ilişkinin bir anda mesafe
“…Aşkın dili ortak, anlamasam da farketmez. Dilden üstte dil var çünkü. Yine de tamlamaları sondan başa doğru çözüyorum. Nâr-ı cüdâ…ayrılık ateşi. Bu lisanda ateş ayrılıktan önce geliyor…”
Ali misafirlerini uğurlarken Fatma hâlâ ona hayranlık dolu bir ifadeyle bakıyordu. Ali onun bakışlarını yakaladı. Gülümseyerek şöyle dedi: "Sanki bana çok sevdiği ve kaybettiği birisini yıllar sonra yeniden gören birinin sevecenliğiyle bakıyorsun." "Öyle de sayılır, seni sensiz kaldığım anda bile özler oluyorum. Ve seninle bir kez daha gurur duydum. Demek benim uğruma topladığın otları bir canın kurtuluğu için gözden çıkardın." "İlahi nazarın gönlüne girmek için gözden çıkardığın ne varsa hepsi zaten ona dönücü değil midir? Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı." "Hayır Ali, herkes senin yaptığını yapamazdı. Yapabilmesi için Fatma aşkının ateşi ile yanan Ali olmak gerek!"
Biliyorum gideceksin. Bir eylül ayında ve günün herhangi bir vakti gideceksin. Ne eski bir şarkı engelleyebilecek gitmeni ne de yalnızca gözlerimde sakladığım aşkım. Usul usul ve ağır başlı adımlarla gideceksin. Her adımda gitmenin acısı yankılanacak sokakta. Bir törendeymişçesine göze batan bir yürüyüşle gideceksin ve ben çocuklar gibi bakacağım
Temiz bir Allah adamı vardı. Aklı her şeye erer, işin sonunu görürdü. Yemen ülkesine yakın Devran şehrindedi, sadaka vermekle, güzel huylu olmakla şöhret kazanmıştı.
Civarı yoksullarla Kâbe kesilmişti. Bir şey umanlar hep onun etrafına giderlerdi.
Riyasız olarak mahsülünün onda birini verir, buğday samandan ayrıldı mı, tekrar öğütülüp un haline geldi mi, ekmek pişirildi mi yine onda birini verirdi.
O yiğit Allah rızası için oğullarına: Allah hakkı için benden sonra hırsınıza kapılıp yoksulun hakkını vermemezlikte bulunmayın!
Bu onda birleri verin de Allah koruması ile mahsülünüz elinizde kalsın.
( Bugün onda birini bilmem, ama binde biri bile varsa; yoksulun payını veren, Allah ondan da razı olsun.) kıssadan hisse