“Çile çeken insan tuhaf bir biçimde kendini zorluyor, ruhunu asilleştiriyordu. Aslına bakılırsa, küllerinden yeniden doğan Zümrüdüanka kuşunu andırıyordu.”
Bu ellerimi nereye koysam yakışmıyor
Dedim ki en iyisi kucağında dursun
Şu kravatımı çiviye as gel
Sigaramı yak birlikte at arabalarını düşünelim
Sarı pirinçten pırıltılı koşumlarını düşünelim
Bir zamanlar bilerek unuttugum "küçük deniz sokağını"
Denizi odun depolarını demli çayları
“Benim kefenim mor, tabutum ucuz bir günah teknesi,
Göklerinde sevgimin utanç kanları,
Sevgi utancımın dibinde leşimin kalbine tükürüyor
Ter kokan mezarımda
Sapsarı yük kadının yüzü
Kızılca kıyamet sevginin nefret rengi
Gözleri ölgün ağlamıyor
Yüksünmüyor dahası.
Öpüyorum alnını yaralarından
İniltim sıvazlıyor bedenini
Sevgi paramparça”
#Atlıkarınca
Karşıdaki elektrik tellerine bir uçurtma takılmış... Bir çocuk ağaca tırmanıp,
uçurtmayı almak için, ağaçtan elektrik direğine geçerken... "Susun!" dedim.
Pencereden baktım. Kuyruğu elektrik tellerine dolanmış uçurtma, hâlâ rüzgârda
pırpır edip duruyordu.
Koro
Çocukken içimden hep derdim ki: Uçurtmalarım olacak büyüyünce. Bi dolu,
bi dolu... biçok, biçok... uçurtmalarlarlar... üüüü, dünyalar kadarlarlarlar...
Final
Benim memleketimde ancak zenginler yaşayabilirler... Yellelli yelelelli,
yelelelelniiii...
Yeeeeeeeleleli...
Geri kalmış ülkede prolog
Benim memleketimde ancak zenginler çocukluklarını yaşayabilirler.
Benim memleketimde ancak zenginler, gençliklerini yaşayabilirler.
Benim memleketimde ancak zenginler, yaşlılıklarını yaşayabilirler.
Benim memleketimde... Yellelli yeleliiiii... Yellelli yaaaar yaaaaa...