Yine tekrar ederiz ki, Arap hükûmeti mahv ve inkıraza mahkûm olmuş idi. Eger Arap hükûmetlerini istilâ ve imha edenler, İslâm'dan başka bir dine sâlik, meselâ Avrupalılar olsa idi, İspanya'da dehşet veren misâli görüldüğü üzere, İslam ile Arap milliyeti dahi mahvolur ve yalnız hüzün saçan eserleri bâki kalır idi. İşte Endülüs!.. Türkler Cezayir'i, Fas'ı, Trablus'u, Mısır'ı aldılar. Lâkin tarihi hakikatlerdendir ki, bu memleketleri Türkler almaya idiler, İspanyollar'ın riyaset ettiği Avrupalılar alacaktı. Acaba, Avrupa'nın yarısına mâlik İspanya hükûmetine, Andrea Doria'lara, o dehşetli donanmalara, Şimalî Afrika'daki küçük Arap hükûmetleri mukavemet edebilir mi idi? Asla.. İslâm medeniyetini mahv ü istilâ için belâ selleri gibi şarka akıp gelen vahşi Haçlı sürülerine karşı duran kim idi? Bir Kılınç Arslan, bir Nûreddin-i Zengi, bir Selâhaddin değil mi? O sıralarda, İslâm ve âlem-i İslâm, mahv ve inkıraz tehlikelerine düşmüşken, reis-i İslâm olan Halife-i Abbasî, sarayında vaktini eğlenceyle geçiriyordu. Hilâfet ve riyâset-i İslâmiye'nin başında, Kahire'de tekke şeyhi derecesine inmiş âciz bir zât bulunmasından ne İslâmiyet'in ve ne de Arap milliyetinin hiç bir istifâdesi tasavvur olunamazken livâ-yı Hilâfet, Yavuz'ların, Kanunîlerin, Murad-ı Râbi'lerin elinde, şeref ve şân ile dalgalanmıştır.