çeşitli kesimlerce yapılan spekülatif ve koyu ideolojik tepkkisel yorumlar ve tartışmalar bir yana bırakılacak olursa, Kemalizm, batı Türklerinin tek bağımsız devleti olan Türkiye'de geniş ölçüde, felsefî kaynağını XIX. yüzyıl Batı pozitivist düşüncesinin oluşturduğu bir lâisizm anlayışı temelinde şekillenen cumhuriyetçi ve milliyetçi bir ideoloji olarak, İslâm'ı genç Türkiye'nin devlet yönetimi ve siyasetinden, hukuk sisteminden tamamiyle ve kesin olarak dışarı çıkarmış, ona yalnızca toplumsal ahlâk, inanç ve ibadet alanını bırakmış, ancak onu da sımsıkı bir şekilde devlet kontrolüne vermiştir." Hattâ daha cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak, Kemalizme, kendini İslâm'ın yerine koyduğu, yeni devletin İslâm'ın yerine geçen yeni resmî dini olduğu şeklinde, A. Adnan Adıvar gibi ileri gelen bir takım aydınlar ve Ahmet İnsel gibi günümüz araştırıcıları tarafından ciddî eleştiriler getirilmiştir. Kemalistlerin, Osmanlı döneminde İslâm'ın kişi üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasına duydukları tepki sonucu, dini yalnızca bir vicdan meselesi şeklinde görmelerinin yanlışlığına işaret eden Ş. Mardin, bunun sonucunda oluşturulan katı lâiklik anlayışınin toplumda yarattığı boşlukları Kemalizmin dolduramadığına dikkati çeker ve haklı olarak, bu tutumun doğurduğu tepkinin Türkiye'de -lâik-Müslüman, iki ulus yaratma tehlikesine kapı açtığını belirtir.