O akşamüstü Antoni’yle doğduğu, büyüdüğü ve hâlâ ailesinin oturduğu evin önünde ayrıldık. “İşte şurası,” diye gösterdiği ikinci katın pencerelerine baktım, perdelerin arkasındaki gölgeleri gördüm ve “Ne kadar güzel bir hayat,” diye düşündüm, çünkü bizden, çocukluğumuzdan geriye kalanlar ya çürüyor ya bit hayalet şehre dönüşüyor ya da bir müzede korunuyordu.