Şu iki günlük dünyada ; Bir gün üzüntü Ertesi gün ayrılık
Sayfa 111 - kırmızı kedi
...genellikle, dedi, ayrılık ertesi, ruhunun veya ruhunun olması gereken yerde olan şeyin kafasının koparıldığı duygusu ile öylece otururken telefon çalar veya kapı vurulur ve yepyeni ve ferahlatıcı bir kadın bulursun karşında. yukardan bir işaret yollanmıştır sana sanki ve ordadırlar en çekici halleri ile hayatına girmeye hazır. ve kabullenirsin hiçbir şey bir daha ters gidemezmiş gibi, ikinci bir fırsat hakedilmediği halde bir fırsat tanınmıştır, o ilk kahkahalar, bir kez daha o ilk sihir. kim tasarlamışsa bu işi tilkinin gözüne şahinin çabukluğuna ve korkunç bir mizah duygusuna sahipmiş.
Sayfa 109
Reklam
Kongre'de Kadın öğretmenler en ön sırada oturmuşlar, erkek öğretmenlerle de aralarında birkaç sıra boş bırakılmıştı. Buna rağmen ertesi gün Meclis'in sarıklı Milletvekilleri, Müslüman hanımların erkeklerle aynı salonda toplantı yapmasını "dine aykırı" bulup sorumluları şikayet etmek için Atatürk'e gittiler... Atatürk, şikayetlerini dinledikten sonra büyük bir hiddetle "Kimmiş Muallimler Cemiyeti reisi! Çağırın onu!" diye seslendi. Cemiyet başkanı Mazhar Müfit Bey içeri girer girmez ona "Siz öğretmenler toplantısında ne yapmışsınız? Ne ayıp şey!" (...) "Olur şey değil, olur şey değil!" Mazhar Müfit, ne diyeceğini şaşırmış halde ayakta bekliyor, kendini savunmaya çalışıyordu. Atatürk; "Bırak, bırak! Ben hepsini biliyorum. Toplantıya öğretmen hanımları da çağırmışsınız, fakat onları niye ayrı sıralarda oturttunuz? Sizin kendinize mi itimatınız yok? Türk Hanımlarının faziletine mi? Bir daha öyle ayrılık gayrılık görmeyeyim..." Biraz önce zevkten dört köşe olmuş sarıklılılar şimdi ne yapacaklarını şaşırmış halde, başları önde sessiz sedasız odadan çıktılar. (Zeki Sarıhan, 1921 Maarif Kongresi) ***Hala bitmediler.. Dün Atatürk, bugün ise bizler bu ve benzeri dersleri veriyoruz... Ve Vermeye devam edeceğiz...
Sayfa 223 - İnkılâp 91.Yıl, Evrimden CihadaKitabı okudu
Ayrılık da hastalık gibi yaşanır. Hani kimi ateşli hastalıklar vardır, sabahları daha iyi kalkar, gündüzleri iyileştiğini sanırsın, hallettiğini. Akşam indiğinde yeniden ateşin yükselir, gözlerin kararır, özlersin, çok özlersin; sandığın kadar halledememiş olduğunu anlarsın, ateşin sürüyorsa hiç halledemediğini düşünmeye başlarsın. Sonra ertesi gün gene aynı şey olur, sabah bir armağan gibi hafif gelir, sonra yine akşam iner. Ateş. Kor. Bir süre böyle sürer bu. Kimi zaman iyileşirsin, kimi zaman çaresizliği unutmak sanırsın, kimi zaman artık hiçbir şey sanmayacak kadar kapılırsın gündelik hayatın akışına. Aşk bazen acısız, ağrısız yıllarca durur aynı yerinde. Acısı geçeni, geçti sanırsın.
1937 yılına gelindiğinde Ankara'da işler bozulmaya başladı. Cumhurbaşkanı ile başbakan 17 yıldır birlikte çalışıyordu. İnönü yorulmuş, Atatürk hastalığının da etkisiyle gerginleşmişti. Artık tartışmalarındaki üslup daha kırıcı oluyordu. Sorun; iktidarın ikiye bölünmüş olmasıydı. İnönü yürütmenin başı olarak işine karışılmamasını istiyordu.
Sayfa 69 - Can YayınlarıKitabı okudu
Böyle olurmuş-çoğu zaman-!
"genellikle, dedi, ayrılık ertesi, ruhunun veya ruhunun olması gereken yerde olan şeyin kafasının koparıldığı duygusu ile öylece otururken telefon çalar veya kapı vurulur ve yepyeni ve ferahlatıcı bir kadın bulursun karşında."
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
89 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.