“Yaraların hissedilmesi için tanımlanmaya ihtiyaçları yoktur” der Amin Maalouf. Yaralarımız, varoluşumuzun kanıtı gibidir. Yara nerede açıldıysa bütün benliğimiz yüzünü o yana çevirir. Çünkü sancının konuştuğu yerde başka hiçbir sesi duyamazsınız…
İşte
«Hayatta muvaffak olmak için ne lâzımdır? Sihat mi? Hayır. Para mı? Hayır. Zekâ mı? Hayır. Yüksek bir bilgi mi? Hayır.
Ve ilave ediyor:
Hayatta muvaffak olmak için, her bakımdan beslenmiş, büyütülmüş bir irade kuvveti lâzımdır. Bu irade kuvvetine biz fizikteki tabiriyle <enerji> diyoruz. Ruh enerjisi. Sihhati de, refahı da, kültürü de o yaratır. Alelâde bir baba öğüdü. Fakat her zaman doğru:
Uğraş, didin, düşün, ara, bul, atil, bağır : Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır.
Bir babamın öğüdü, "Çok çalış ki iyi bir şirkette iş bulabilesin," iken, öbürünün tavsiyesi, "Sıkı çalış da satın alacak iyi bir şirket bulabilesin," olurdu.
Bir babamın öğüdü, "Çok çalış ki iyi bir şirkette iş bulabilesin," iken, öbürünün tavsiyesi, "Sıkı çalış da satın alacak iyi bir şirket bulabilesin," olurdu.
Bir babamın öğüdü, '' Çok çalış ki iyi bir şirkette iş bulabilesin ," iken öbürünün tavsiyesi, "Sıkı çalış da satın alacak iyi bir şirket bulabilesin," olurdu.
DİN EĞİTİMİ hakkında belki de ilk söylenecek şey, bu kavramın değişik çevrelerce değişik anlamlarda kullanıldığıdır. Bazıları, din eğitimi denince sadece okullarda ya da Kur’ân kurslarında verilen din eğitimini anlıyor. Böyle anlayınca da, çocuğa din eğitimi on beş yaşından sonra verilsin gibi kendince önerilerde bulunabiliyor. Fakat ideal din
"... Sana baba öğüdü: Akıl veren çok olur ama, tekerlendin mi elinden tutan bulunmaz. Kurnazlığın bir ucunda yalan var. Yalan dersen erliğe uymaz! Kancık işi..."