Bu kitaba inceleme yazmayı düşünmüyordum ama kendime de hatıra olarak kalsın bu yazım. Bu kitap bir şiir kitabı. Tür olarak öyle geçiyor ama bence şiir kitabı değil. Şiir gibi. Nesir gibi. Öykü gibi. Deneme gibi. Bunların hepsi gibi, ara tür desek yeri: ŞİİRİMSİ. Asla başarılı bir kitap da değil. Öyle kaliteli şiir kitapları gördü ki bu gözler,
Elimde olsaydı eğer kaç kelebek, kaç gelincik ömrü daha eklerdim ömrüne
Sığırcık kuşlarının gökyüzüne sunduğu dansları
Otların nisan rüzgârlarında ki salınışlarını feda ederdim,
Geri getirebilseydim eğer Alleben’i
Akışında bir yudum çayı bir şiire katmayı isterdim,
Narlı istasyonunda on iki postasını birlikte beklemeyi dilerdim
Dilerdim bu bahar
Öncelikle hepinize güzel akşamlar dilerim dostlarım. Epey zaman oldu inceleme yapmayalı bir şiir kitabına üstelik. Çok düşündüm nasıl bir giriş yapsam diye Sevgili Cahit Sıtkı Tarancı'nın en bilindik şiirinin adı verilen bu kitabını sizlere anlatmaya. Hiç dinlenmeden ara vermeden yazmak istiyorum içimden gelen bu satırları. Zira dinlenmedikçe
''İnsan zihni için, üst üste yaşanan olayların duyguları ayağa kaldırmasının ardından gelerek, ruhu hem ümitten, hem de korkudan azade kılan eylemsizlik ve kesinliğin mutlak sükûnetinden daha acı verici şey yoktur.''*
William Godwin ve Mary Wollstonecraft'ın kızı ‘’Mary Wollstonecraft Godwin’’, 30 Ağustos 1792’de
"Kaç kilo kavun istiyorsun? Diye sordu manav bana
Sordum: Gönül hoşluğunun gramı kaça?"
(Suyun Ayak Sesi)
Gönül hoşluğunu hem dizeleriyle hem de çizimleriyle sonuna kadar yaşatan güzel insan, Sohrâp Sepehri.
"Yaşam böceğin gözünde ağacın boyutudur."
Biz böceklere böyle güzel dizeleri bırakmış olması büyük mutluluk
Arka planda Nazım Hikmet'in kendi sesiyle okuduğu şu şiir çaladursun, biz de biraz Nazım Hikmet ve kitabı hakkında konuşalım.
youtu.be/w1DfZ3pcaWw
Babasının yirmi beşinci kızı
benim üçüncü karım,
gözlerim, dudaklanm
TARANTA - BABU.
Hayatımı yazsam roman olur diye bir tabir vardır ya, işte; bir adamın 61
"Bir bayram şarkısı... Ekim,
ödülü
baharın:
muhteşem sesli bir maskara bitirdi bitirecek
delilik üstüne yazdığım şiiri
ve ben, keskin incecik
kara bir kılıçtan, maskeler, yaseminler arasında,
yürüyorum hâlâ kapanıp sımsıkı herşeye,
kalabalığı ortadan yarıp geçerek bu kara acısıyle
güney rüzgârının, çıngırakları
ve kıvrımları altında
Dölyolunun kanını toplamak için kullanılan ve özel sepetlerde saklanan ‘altı kuşak’tan (liu-tai) söz eden Van Gulik, gelinin bâkire olmadığını düğün günü keşfeden bir erkeğe adanmış bir şiiri de aktarmaktadır:
Bu gece muhteşem bir düğün ziyafeti düzenlendi,
Ama hoş kokulu çiçeği incelemek istediğimde,
Baharın çoktan geçtiğini anladım.
Çok kırmızı veya az kırmızıyı sorgulamanın ne anlamı var?
Görecek bir şey yok, görecek bir şey yok!
Beyaz ipek kumaş parçasını sana geri veriyorum.
"İnsan olan yerlerim çok ağrıyor." Benim için yeni nesil şairlerden Birhan Keskin'i, "Dürtme içimdeki narı / Üstümde beyaz gömlek var" dizeleri ile tanıdım kendilerini. şiir kitaplarının büyülü dünyasına dalmak için bugün gözüme çarpan kitabını aldın elime kitaplığımdan. 'Ba' kitabını. Gün içinde de birkaç kez bitirdim. Haydar Ergülen'i çağrıştırdı bana yer yer özellikle 'nar' imgeleri: "Ben bu içimin yankısı, ben bu içimin koruyla bu narı daha fazla taşıyamam Düşecek ellerimden, dağılıp dökülecek odaları dayanamam." Diğer bir dikkatimi çeken şeyse Birhan Keskin'in 'aşk' tanımı oldu. Aşka inanmadığım halde Özdemir Asaf'ın Aşk şiiri gibi Birhan Keskin'in de Aşk şiirini sevdim. Sanırım bu olmayan bir şeyi anlattıkları için ilgimi çekiyor her seferinde. Kim bilir belki Orhan Veli'nin Birdenbire şiirini anımsattığı için bu kadar sevdim bu şiiri: "Aniden. Birdenbire, beklenmedik olandan... Beklenmeyene: Dilegelen bir dünya. Vahiy gibi en çok ona benziyor. Baharın karnını öptüğü rüya.' "Değil mi ki, bir yere kilitlenmiş Bir küçük iyiliktir aşk." Yer yer Dıranas esintileri gördüğüm, romantik Edip Cansever (bana göre) Yani Birhan Keskin tam anlamıyla 80 sonrası bir şair, her çiçekten bal alan bir arı! Öneriyorum, şiddetle ya da narla!
BaBirhan Keskin · Metis Yayınları · 20153,456 okunma
Doğuda bir baba vardi
Batı gelmeden önce
Onun oğullari batıya vardı
Birinci oğul batı kapılarında
Büyük törenlerle karşılandı
Sonra onuruna büyük şölen verdiler
Söylevler söylediler babanın onuruna
Gece olup kuştüyü yastıklar arasında
Oğul masmavi şafağin rüyasında
Bir karaltı yavaşça tüy gibi daldı içeri
Öldürdüler onu ve gömdüler
Kuşlar mı
ki çok şey denildi
şair dilinden
Yüzlercesini suladık
göleğinde sevdanın
dokuduk
gönül yumağında renklerini
Gizimizi bildiler de
ihanetlerini görmedik hiç
ılık bir öpüştü
türküleri
Kuşlar mı
ki şimdi
çok uzak yüksekte
öpsen
büyüyemezsin ki
İhanet ettik
türkülerine
baharın
Siyah Gözlerine Beni De Götür
Daha dokunmadan kurudu irem
Çöllere bir türlü yağamıyorum
Yeni bir koşunun başlangıcında
Biraz deprem sonrası
Biraz şehir hülyası
Bir kalp yangınından geriye kalan