masasını güzelce silip, kitaplarını yayınevi ve türlerine göre, iki ay sonra yeniden dizdi. uzun zamandır dinlemediği türküyü, ilk kez dinliyormuş gibi açtı ve aynı nispetle dinledi ama aklı dünyayı nasıl kurtaracağındaydı. hemen eline kâğıt kalem alıp, yarın şafak operasyonuyla başlayıp, sonra ki günün şafağına kadar nefessiz işleteceği programını tasarladı. onun için bunu yapmak zor olmadı, çünkü uzun zamandır deneyip başarısız olduğu bir durumdu. buna rağmen bu sefer en uygun programı tasarladığını düşünüyordu ve sonunda dünya kurtarılacaktı, çünkü artık başka çare yoktu. ya kurtarılacak ya da başka bir programa gebe olacaktı. neyse... dedi, bunları şimdi düşünmemesi gerektiğinin farkındaydı. bütün konsantre edilmiş idrakiyle olaya odaklanmaya çalıştı. biliyordu ki düşmanları, cephe açacağı bütün mevzileri çoktan yok etmişti. bu yüzden odaklanmanın ne denli güç olduğunu da biliyordu ve aynı zamanda bunları unutmaması da gerekiyordu, çünkü hafızası da tarumar edilmişti. neyse... dedi yine. ben ki "sultanlar sultanı, hakanlar hakanı..."olanın torunuyum ben ki... dedi ve sustu. artık tesiri kalmamıştı bunların da. çiçeklerini suladı... her şey hazır olmak üzereydi. çünkü buna gerçekten inanıyordu ve şimdi hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı hem de hiçbir şey. bunları tekrar ederek sözü de kendine inandırmaya çalışıyordu. bütün programı başlaması için uygundu, kapısı çaldı gelen kuryeydi, hamburgeri ve kolası gelmişti. aç karnına başlanılmaz dedi. yemeğini yedi, sonra, neyse... dedi biraz da borsaya bakalım.