“Yol boyunca aklımdaki tek şey; iyiliğe yönelen bir seçimin bir şekilde bir yerlerden karşılık bulduğu. Yeter ki o seçimi yapabilsin insan.”
Zemheri Kadınlarının hikayesi; katliamlarla, savaşlarla örülü insanlık tarihinin herhangi bir döneminde geçiyor. 1900lerin başı ya da 2000lerin sonu olarak düşünebiliriz. Sefalet, kayıp ve acılarımızın taze olduğu bir dönemde, belki bir savaşın ya da bir katliamın hemen ertesi senesi. Yer, Anadolu’nun iç kesimleri.
Yazarımızın bilmemizi istediği bir şey de bu hikayenin yaşanmış bir olay üzerinden kurgulandığı. Bu noktadan sonra kitapta anlatılan kışın soğuğunu iliklerimde hissettim.
Köyde birer birer kaybolan kadınların hikayesini bir amaç uğruna ölmeyi saçma bulan, yeni atanmış köy öğretmeni Muzaffer’in gözünden okuyoruz. Gitmek ve kalmak ikileminde bocalayan Muzaffer’in ve köy çıkmazının içinde çırpınan insanların ruh halini, ince ince betimlenmiş heyecanlı bir kurgu üzerinden okuyoruz. Sonunu asla tahmin edememiştim. Soluksuz okudum. Tavsiye ederim.