Rus ticaret burjuvazisi başta Hermitage koleksiyonu olmak üzere çok zengin bir sanat eserleri koleksiyonu yaparken, Osmanlı’daki bu düzeyde bilinçli tüccar, aydın, Sultan, yönetici yoktu. Bir tek eserin bile bu anlamda koleksiyonu yapılmamıştı. Osmanlı, yüzyıllardır gelişime ayak uyduramayan, kendisi de yenilik yapamayan bir dini eğitim sisteminin cezasını çekiyordu. Sarık’tan Fese, festen şapkaya giden yolda bilime sırtını dönmüş eğitimi yüzünden sanayi devrimini ıskalamıştı, teknolojiye dayalı üretimi yapamıyordu. Ancak, yeterli olmasa da 17. yüzyılda başlayan yenileşme çabası devam ediyordu. Sonuçta, tarihi eseri bul Osmanlı coğrafyası hedef tahtasına koyulmuş korumasızdı; batılılar eser yağması için yarışıyordu.
Günümüzde İngiltere’deki müzelere bakıldığında; Afrika, Latin Amerika, İran, Hindistan, Çin, Orta Asya ve okyanus adalarından toplam 100’ü aşkın ülkeden getirilmiş binlerce eser görmek mümkün. Bu müzelerdeki en önemli eserler Osmanlı yönetiminin egemen olduğu coğrafyadan götürlmüştür: Mısır, Mezopotamya, Doğu Akdeniz, Yunanistan Yarımadası ve Anadolu. Bu eserleri çıkarırsanız İngiltere’deki müzeler önemini büyük ölçüde yitirir. Bu eserler kendi geçmişlerine ya da kendi atalarına ait değildir; hiçbir tarihi bağları bulunmayan başka coğrafyalardan taşıdıkları, başka halklara ait kültür varlıklarıdır. Osmanlı topraklarından eserlerin taşınması sadece yönetimdekilerin tarihi eserlerin kıymetini bilmemesi yüzünden değil, aynı zamanda ekonomik çıkmaz ve savaş koşullarının fırsat bilinmesi yüzündendir. Batılılar çok iyi biliyorlardı ki, bu dönemde basit bir inceleme fermanıyla eserleri götürdüklerinde, önceliklerini savaşlara, toprak kayıplarına veren yöneticiler bunlarla fazla ilgilenemeyecekti. Hediyelerle kandırılan paşaları ve üzerinde yönetimin tuğrası olan bir izin kağıdıyla çeneleri kapatılan yerel yönetimleri fırsat bilmişlerdi. Onun için, o dönem verilen izinler ne ahlaki ne de kurallara uygundur.
Sayfa 177 - İngiltere, İngilizler Andaolu’daKitabı okudu
Reklam
II.MAHMUT, merkeziyetçi yapıyı güçlendirmeye çalışti ki; bu durum, daha sonraları gelişen "bürokrat sultasının" bir başlangıcı olarak kabul edilebilir. Merkeziyetçiliği güçlendiren daha ileriki tedbir 1831'de alındı Bunlardan birincisi ilk "Osmanlı nüfus sayımı"nin yapılmas, İkincisi ise mülk yazımı idi. Nüfus sayımı ile aynı zamanda daha verimli ve sağlıklı bir vergi tarh ve tahakkuk sistemi gerçekleştirmek için mülk yazımı da yapıldı. Bu yolla merkezin taşra üzerindeki denetimi daha sağlam kayıtlara dayandırılacaktı Aynı yıl tımar sistemi kaldırıldı ve vakıflarda yeni düzenlemelere gidildi.ilk Osmanlı resmi gazetesi Olarak 1831'de Takvim-i Vekayi çikarılmaya başlandı. Posta Sistemi kuruldu ve Karantina usulü kabul edildi. Hükümet sisteminde de önemli değişiklikler yapilarak "Kabine Sistemi"ne geçildi. Yeni idari meclisler oluşturuldu. Padişah. kendi teb'asıyla batılılar arasındaki gözle görülür farklılıkları ortadan kaldırmak amacıyla sarığı yasaklayarak, fes giyilmesini mecburi kıldı. Önceleri amacıyla sadece askeri alanda başlatılan bu uygulama 1829'da sivilleri de kapsayacak şekilde genişletildi. Sultanın portresi devlet dairelerinin duvarlarına asılmaya başlandı. Böylece, devletin kapsayıcılığı, önceki dönemlere nazaran daha belirgin hale geldi. Öte yandan, Padişahın ilk saltanat yllarında iktidarını zayıflatan gayrımeşru bir kurum olarak algıladığı Ayanlıklari kaldırılarak, yerine köy ve mahallelerde muhtarlık kurumu oluşturuldu.
Sayfa 48 - Sanıyoruz ki Fes ile doğduk, fesin ömrü cumhuriyetin ilk yılından bakarsak 100 yıl!
Patrona Halil'den Kabakçı Mustafa'ya kadar birçok gerici hareket tek tük ve ürkek Batılılaşma seslerini boğduğu için Türk milleti iki yüzyıl Batı medeniyetinin kenarında, hatta belki de Anadolu'ya yerleştiği zamandan beri onunla temas halinde olduğu halde ciddi hiçbir karar veremedi. Batı medeniyeti ise, Rönesanstan beri dev adımlarıyla ilerlemekteydi. Gözlem ve tecrübe ufukları sonsuzca genişlemişti. Birbiri ardı sıra keşifler oluyor, tabiat insanın hükmü altına giriyordu. Batılılar açık denizlerde büyük mahreçler buldular; yeni kıtaların işlenmemiş toprağını işlediler, dünyayı kendi vatanları haline getirdiler ve Osmanlı Devleti'nin en kudretli zamanında (Kanuni ve 3.Murat devirleri) bile Batılılar Amerika, Asya ve Afrika'daki sömürgeleriyle, onu iktisatça kısır bir hale koydular. Hint yolunun bulunması, Süveyş Kanalı'nın açılması, Türkiye'nin bütün ticaret yollarını öldürdü. Sömürgeci Batı kuvvetleri önünde ezilen İslam milletleri arasında yalnız Türkler, askeri ve siyasi teşkilatları sayesinde direnen biricik kuvvet oldular. Fakat 18. yüzyıldan beri sürekli yenilişler bu noktada da şüphe uyandırdı. Batı'yı anlamada güçlük çekenler, az önce Osmanlı vilayeti olan Mısır'ın Batı tekniği ile hazırladığı ordusu ile nasıl başarılar kazandığını ve imparatorluğu tehlikeye düşürdüğünü görmede gecikmediler.
Sayfa 44 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kırım Hanları, büyük Moğol İmparatorluğu'nun Avrupa'da ka­lan son parçasıydı. Cengiz Han'ın soyundan geliyorlardı ancak başkentleri Bahçesaray'daki saray ve bahçeler gibi onlar da bozul­maya yüz tutmuştu. Yine de sade ama asil bir hayat sürüyorlardı. Servet biriktirmek törelerine aykırıydı. Bir elbise, bir kılıç ve bir at
31 Aralık 1994 (Sabah): 20 gündür, Çeçenya (Çeçenistan) topraklarına saldırı düzenleyip de ilerlemekte bulunan Rus ordusunun hedefi başkent Grozni'yi ele geçirmek. Rus uçakları tarafından bombalanmasıyla isabet kaydetmiş olan dev bir rafinerinin alevler içinde olduğu bildiriliyor. Bunun esas sorumlusu ise Jirinovski yanlısı Ruslar. Önceki
Reklam
39 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.