Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.26
Sinemis
Sinemis
@beatiquilugent
Kızıl geyik boynuzuna konmuş bir mavi kelebek.
İggle Piggle'ın insan versiyonu.
Çukurova Üniversitesi
Anywhere but here.
22 Mayıs 1997
261 okur puanı
Şubat 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
İlgisi olana başlangıç için güzel bir kitap olarak düşünerek almıştım. Hayal kırıklığım derin oldu... Anlatım bozuklukları yüzünden kitabı okumak istemedim resmen. Konu devrik cümleler vs değil, direkt olarak anlam hataları mevcut. Fazla yüzeysel kalmış olması da cabası. Alırken çok heveslenmiştim ama tekrar elime alacağımı düşünmüyorum.
Kitabı aldığımda seri olduğunu bilmiyordum maalesef. Direkt olarak ikinci kitaptan başlamış olmanın hüznü olsa da kurgu olarak ilk kitap ile bağlantısını bilmediğimden ve bu kitabı tek başına anlayıp keyifle okuyabildiğimden dolayı çok da pişman değilim.
Sadece kadınların olduğu bilinmeyen bir ülke ve burayı keşfe gelen birbirinden farklı üç erkek karakterimiz var. İd, ego ve superego misali insanlığın üç farklı halini temsil eden bu erkekler, kadınları yeni bir cevher gibi keşfediyor resmen. O güne değin karşı cinse olan bakışlarının ne kadar sığ olduğunu fark etmeleri için böyle bir tecrübe yaşamak zorunda kalmaları üzücü, hele de üç karakterin de zeki ve bilim insanı olarak nitelendirilebilecek kapasiteye sahip olduklarını düşünürsek.
Kadınlığın çocuk ve annelik üzerinden ele alınıyor olması üzerine tartışılabilecek bir durum olsa da çocuklarının ve toplumlarının geleceğini düşünen kadınların inşa ettikleri gerçeklik, ütopik de olsa, doğurma yetisinin kadından ayrı düşünülemeyeceğini gösteriyor. En azından yazarımız öyle düşünmüş, bu düşüncesini de bence ütopya olarak kurgulamış zira başkalarına distopik gelebilir.
Olay örgüsü güzel işlenmişti. Çeviri konusunda yorum yapamayacağım, karşılaştırma yapılsa daha iyi olur diye düşünüyorum.
Kitaba adını veren bir idam sahnesini kısa bir bölümde okuyoruz; geri kalanı 20. yüzyıl İngiltere incelemesi, savaşlar, sosyalizm, kapitalizm, faşizm yorumlarından oluşan denemeler.
Orwell'ın deneme kalemi de kendini okutturuyor, evet. Rusya, Almanya, İspanya, İtalya derken politik-ekonomik incelemelerin ortasında buluyoruz kendimizi. İngiltere'nin dünya savaşlarındaki başarısız konumunu, ekonominin bu konumdaki etkisini, haşa soydan aktarılan kraliyet sistemi ile yönetiliyor olmanın ekonomi ve politika üzerindeki etkisi, İngiltere insanının tüm bu problemler karşısındaki tavrı...
İngiltere incelemelerinde yer yer tanıdık olgularla karşılaşıyoruz. Politik ekonomik olduğu kadar sosyokültürel de bir inceleme yazısı. İlgisi olana tavsiye ederim.
Okur Takip Önerileri
Annesini ve babasını kaybetmiş bir yetim olarak ebeveyn ilgisine muhtaç kızımız, hikayeleriyle okul arkadaşlarının dikkatini üstüne çekse de bu yeterli gelmiyor elbet o yaratıcı ve masum ruhuna. Öğretmeninin kendisine ve yazılarına samimi ilgisi ise ruhunun istediğine ulaşması için bir fırsat olarak çıkıyor karşısına. Öğretmen olarak Erik, bu
Ergenliğin dönüşümünü bedeninde ve ruhunda derinden hisseden kızımızın babasına doğru gerçekleştirdiği gemi yolculuğu serüveninin bir kısmına tanıklık ediyoruz kitapta. Hissettiği "büyüme" ile kendini yaşıtlarından farklı görmeye başlayan Lyubov'un -bir dönem hepimizin yaşadığı o duygusal durum- ilgisinin bilgisi ve duruşuyla hayran olduğu doktora kayması, kendi yaşıtlarına ve onların ilgisine kayıtsız kalışı ve kendini onlardan uzakta hissedişi, geminin ilerlediği her an dünyanın genişliğini ve dışardaki ihtimalleri tekrar tekrar fark edişi, bir yandan inip görmek isterken bir yandan bambaşka yerlere gitmek isteyişi ve tüm bu karmaşayı masum sorularla gidermeye çalışması..
Kendini ve karşındakini tanıma arzusu, hayranlık ve aşk arasındaki karmaşık ilişki ile birleşince ortaya karakterleri de bizi de şaşırtan bir senaryo çıkıyor.
Lou'dan yine ince ama kendini sindirterek okutan bir kitap. Keşke tüm yazıları çevrilse de hepsini tekrar tekrar okuyabilsem...
Aşkın yüceliğine özgürlüğün tutkusuyla bağlanmış bir kadın Feniçka. Görüşleriyle çevresindekileri şaşırtan, özgürlüğüne ve kendiliğine düşkün bir Rus kadını. Doktorasını yapmış, kendini geliştirmiş, zeki ve aşka düşkün, günümüz için normal ancak çağı için oldukça ilerici olan bir kadın. Ne kadar ilerici olduğunu da anlatıcı olan erkek Max Werner'in Feniçka hakkında yorumlarının gidişatından anlayabiliyoruz. Bir kadının herhangi bir konu hakkında kendi fikrini temellendirerek açıklayıp farklı görüşler karşısında kendini savunmasına o kadar yabancı ki... Böyle bir durumla ve kişiyle karşılaşınca da ilgi çekici görmekle birlikte anlayamıyor ve çoğu yerde küçümsüyor. Eh, biz okuyucuyu sinir eden bir durum olsa da Feniçka yalnızca duruşuyla bile çok şey değiştiriyor.
Çağımızda kadınlar gerek hemcinsleri gerek karşı cinsleri olsun hala anlaşılamıyor ve küçümseniyorken bir kadının kendi olma ve kendini savunma mücadelesini okumak gerçekten çok keyifliydi. Geçmişte, bazen şimdide, kadınların özellikle erkeklerin gözündeki yerini ve aslında oldukları yeri güzel bir kurgu, sürükleyici bir dil ve düşündürücü diyaloglarla anlatıyor Salome. Çağının birçok meşhur erkeğini kendine aşık eden Salome, kendinden çok şey katmış Feniçka'ya. İncecik ama asla birkaç saatte hatta bir günde bitmeyen, bitmemesi gereken bir kitap. Tavsiye ederim.
Reenkarne olarak kusursuzluğa ulaşmaya çalışan Milo'nun farklı hayat öykülerini de barındıran fantastik bir roman.
Binlerce yaşam ve bir o kadar yaşam sonrası deneyimi, Ölüm ile sağlığı tartışılır bir ilişkiye sahip ve kusursuzluğa uzanan bir ruh olan Milo karakterinin anlamlandırma, arayış, aşk, sevgi ve kabulleniş çerçevesinde ilerleyen; bazen de intikama, caniliğe, keyfiyete, paragözlüğe değen yaşam hikayeleri gerçekten de okumaya değer. Okudukça okuyasınız gelen bir akıcılık var kitapta, sonuca ulaşmaktan ziyade bu süreçte Milo'nun neler yapacağını merak ediyorsunuz. Yine batıracak mı yoksa sonunda tüm bu doğum-ölüm olayında yırtacak mı? Yırtacaksa nasıl yırtacak: hiçlik mi sonsuzluk mu? Yer yer güldüren, hüzünlendiren, düşündüren ve sorgulatan; bir ruha kaç farklı karakterin sığabileceğini ve karakterin asıl olarak, yaşam çevresiyle de birlikte, yaşayış içerisinde gelişen bir oluşum olduğunu bize çok güzel anlatan bir kitap.
Son olarak, kitabın kapak tasarımına bayıldım. İlk gördüğümde anlam verememiştim ama kitabı okudukça çok daha anlamlı ve estetik gelmeye başladı, içerikle uyumu gerçekten mükemmel bence.
İlyada ve Odyssea'dan sonra Homeros'un kızını okumak leziz bir tat bırakmıştı ruhumda. Üstüne bir de Odyssea'ya dair bambaşka ihtimalleri okumak zihnimi genişletti resmen.
Odyssea'nın 44 farklı öyküsü var kitapta. Baştan sona yeniden yazılmış halleri değil tabi... Kimisinde Troya savaşı, kimisinde savaş öncesi, kimisinde yolculuğun kendisi, kimisinde bambaşka olaylar üzerinden değişik ihtimallerin olduğu 44 farklı öykü. Okurken çok zevk aldım. Bazen üzüldüm, bazen şaşırdım, bazen anlamlandırmakta zorlandım ama her türlü çok zevkliydi. Destanı Homeros'tan okumadan önce bu kitabı okumayı tavsiye etmem açıkçası. Neyin ne olduğunu bilip ona göre okumak daha mantıklı olur diye düşünüyorum.
Manguel'in karakter/yaratık incelemesi yaptığı bu deneme kitabına eleştiri getirmeyi haddime göremiyorum. Öyle güzel ve detaylı ancak kısa ve incelikli bir şekilde incelemelerde bulunmuş ki buraya ne yazsam kendimi eksik hissedeceğim.
Tam 37 efsanevi yaratığın kendi kurgusu içinde 3-4 sayfalık incelemeleri ve birer çizimleri var kitapta. Lilit'ten Eyüp'e, Şeytan 'dan Yunus'a, Don Juan'dan Quasimodo'ya ve çok daha fazlası. Filmi olan kitapların filmdeki boyutlarına da değinmeyi es geçmemiş Manguel. Yaratıkları incelerken hem içinde bulundukları kurgulara, hem yazarın/karakterin yaratıcısının içinde bulunduğu duruma hem de bu karakterin bizlere, okuyucuya geçişine değinmiş. Anlaşılır, karmaşaya kaçmayan ancak esprili bir kalemi var. Rahatlıkla okunabilecek ancak okuduktan sonra üzerine düşündürtecek incelemelerle dolu bir kitap. Tavsiye ederim.
Onun kitapları nasıl okuduğunu henüz anlayamasam da kitap okumayı öğrenmem gerektiğini fark ettim...
Sürekli değiştirmeye çabaladığımız ve sürekli de bunun için hor görülüp alay edildiğimiz ataerkil düzenin din istismarıyla birleşmesinin bir kadın için ne kadar acı verici olduğunu anlatan gerçek bir hikaye. Gözlerim dolu dolu çünkü Firdevs karakterinin yaşadığı zorlukları anlayabiliyorum. Maruz kaldığı şeyler öyle büyük ama içinde bulunduğu toplum için öylesine sıradan ki, bu bile insanın canının acımasına yetiyor.
Kadın sadece bir bedenden ibaret ve bu bedenin tek işlevi de erkeğin ihtiyaçlarını karşılamak. Yaş, konum, meslek, duygular vs hiçbir şeyin önemi yok. Kadınsan hizmet etmeye mecbursun. Yediğin yemek bile öylesine göze batıyor ki doyduğunu hissedemiyorsun, böylesi bir yaşam mümkün mü? Buna yaşam denir mi? Her bakışın ardında niyet sorgulamak zorunda kalmak, iyi olarak okunan niyetlerin bile ardında nice kötülüklerin saklı olduğunu görmek, bu kötülüklerin sebepsizce hedefi olmak ve asla kaçamamak...
Gerçekler en yalın haliyle anlatılmış, okurken beynimizin alev alev yandığını hissetmemizin sebebi bu çünkü kadınlar olarak Firdevs'i anlamak için empati kurmamıza gerek kalmıyor: biliyoruz. Kıyafet olarak, düşünce olarak, birtakım olanaklar açısından daha özgür olduğumuz düşünülse de rengine bile dikkat edemediğimiz onlarca, belki yüzlerce çift gözün tacizini biz de yaşamadık mı? İyi niyet olarak yorumladığımız her eylem bir bizden bir beklentiye dönüşmedi mi? Suçsuz olduğumuz durumlarda bile mahkum edilmedik mi? Erkeği aklama çabası kadar kadını karalama çabalarına her gün maruz kalmıyor muyuz?
O güzel burnundan öpüyorum Firdevs, kadınların gözlerini kaçırmak zorunda kalmadığı özgür yıllara...
Cioran okumalarında adı geçen bir düşünürü okumayı daha fazla ertelemek istemedim ve bir sabah başladım okumaya.
Düşünceleri dağınık ve toparlama gibi bir derdi de yok. Dolayısıyla çizgileri de öyle. Yorumlamaya çalışıyor, evet ama bizden, okuyucudan ziyade kendisi için yapmaya çalışıyor bunu sanki. Çizerken düşünmeyi bıraktığını ve her çizginin yalnızca ellerinin eserini olduğunu belirttiğini düşününce, kendi kendine bilinçaltı incelemesi yapmaya çalışıyor izlenimi uyandırdı bende. Çizimlerine önce kendim bakıp sonra onun yorumlarını okuyordum ve fark ettim ki birkaç çizim sonra benim yorumlarım onunkilere benzemeye başlamış. Sanırım ben de onu anlamaya çalıştım ve ortak bir çabadan buluştuk ancak galip pek tabi ortada: kendini tam olarak anlayamayan birini başkası nasıl anlayabilir ki?
Normalde önce kitabını okur sonra filmini izlerdim ama bu sefer tersi kısmet oldu. Bilmiyorum, belki filmi de çok güzel olduğu için kitabını daha çok beğendim ama sinirlenip hüzünlenerek okuduğum bir kitap oldu. Gözlerim de doldu tabi... Yoğun betimlemelerin olmadığı akıcı bir eser, kurgusu oldukça gerçekçi. Kesinlikle tavsiye ederim.
Hasta olduğum için ince bir şeyler okumak isteyerek bakıyordum kitaplığıma, sürükleyici bir roman arıyordum. Keyif alacağım bir şey olsun isterken gözüme çarptı. Yıllardır rafta durduğu halde elimin gitmediği bu kitap, birden "Gel de oku beni" diye gülümsemeye başlamıştı. İtiraz etmedim, aldım, okudum.
İlk bölümde şimdiyi anlatıp ikinci bölümde geçmişten bahsederek şimdiye anlam yüklemiş yazarımız. Kendini okutturan bi' olay örgüsü var kitabın. "Gerçek bir olaydan esinlenilmiştir" notu düşülse garip gelmeyecek bir realiteye sahip. Güzel bir mola oldu diye düşünüyorum.
Türk yazarlara yönelik eksiğimin farkına daha çok vardığım gibi bu eksiği kapatırken zorlanmayacağımı da anladım zira gerçekten kaliteli yazarlara sahip olduğumuzu görmek içten içe mutlu etti beni.
İsmini bile duymadığınız birinin otobiyografisini okur musunuz? Bunu okuyun. Çünkü bu kitap bir hayat hikayesinden daha fazlası.
Özgürlük, evet. Cinsel yaşam özgürlüğü, evet. Ama nereye, kaç yaşına kadar? Bir çocuğun ruhen, zihnen ve fiziken istismar edilmesinin sığdırılabileceği bi' özgürlük klasmanı var mı? Bence yok. 68 hareketi ve felsefi düşünceleri üzerinden saygı gören insanları da sorgulama süzgecinden geçirmek gerektiğini hatırlatıyor bazı bölümler. Daha fazla detay spoiler olacak..
Benzer şeyler yaşamadığım halde derinden etkilendiğim bir kitap oldu. Birkaç saat içinde bitirdim ancak etkisinden bu kadar çabuk çıkabileceğimi sanmıyorum. Okuyun, okutturun.
İsminde de anlaşılacağı üzere kitap, teknik kavramını çağdaş düzeyde ve felsefi bir arayışla inceliyor. Nermi Uygur elektriğin olmadığı günlerden neredeyse hayatın her alanında kullanıldığı günlere geçişi güzelce anlatıp kültür, sanat, mutluluk, doğa, yarar - zarar vs. çerçevesinde tekniği ele alıyor. Kısa ve okuması zor olmayan bir deneme kitabı. İlginiz varsa neden olmasın? İlginiz yoksa da okuduktan sonra teknik gelişmeler üzerine daha fazla düşünmek isteyeceksiniz...
Teknik arayışa ek olarak son kısımda deyişler bölümü vardı. Bu bölüm daha samimi ve okuması daha zevkli olan ancak konudan da çok uzaklaşılmayan bir bölüm. Tavsiye ederim.
