Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yaz dedi bana. Yaz Ayşe. "Ama insanların göreceği yerlere değil deftere yaz." Herkes görsün istiyorum dedim. "O halde senden isteğim kendini kötülemeden, açık vermeden yaz. Dış dünyanın ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyorsun, öğrenmen sancılı olacak." Dedi. Dinlemedim. Bilir ki dinlemem, dizlerim kanamadan bilmem diz acısının ne olduğunu. Elleme dedim kendim öğreneceğim. Defterler istedim sonra ondan. Renkli olsun ki daha çok yazayım. İnekli defter buldum alır mısın dedim. Aldı. Biliyor ki ne kadar güzel bir defter olursa o kadar yazarim. Yazdım ama yetmedi. Anlatma ihtiyacı duydum. Düştüm öyle bir zorluğun içine. Dönmedi de dilim. Okuduklarımın bana öğrettiği kadar benim cümlelerim. Onlarda yetmedi anlatmama. Başka bisey de bulamadım. Dilde yetmiyormuş bir yerde anlatmaya. Sonra darbeler almam gerekti anlatma zorluğunu bırakmak için. Üst üste aldım. Dayanamıyorum, yapamayacağım dediğim yerden daha da kuvvetli kalktım. Öğrenmen çok zaman alacak, sancı çeken anne gibi düşün dedi. Alıyor. Bilmiyordum. Ben bu kadar kötülüğün barındığını bilmiyordum. Yoktu benim hafızamda, hiç olmamıştı. Öğreniyorum. Dünyanın kötü bir yer olduğunu, çabamın boş olduğunu, hepsini.
Atsız Emekliye Ayrılıyor: 01 Nisan 1969 tarihinde Atsız emekli olmuştur. Böylece, bazı kesintilerle 38 yıl süren memuriyet hayatı son bulmuştur. Oraltay'a yazdığı 9 Mart 1969 tarihli mektubunda Atsız, emeklilik için yaş haddini beklemediğini belirtir: "15 Temmuz'da, yaş haddi dolayısıyla emekli olacaktım. Fakat ben Temmuz'u beklemedim. 1 Nisan'dan muteber olmak üzere, Mart başında istifa dilekçemi yazdım." (Hacaloğlu 2013: 98). *** Atsız, "Türk devletinin devamlılığı" şeklinde özetleyebileceğimiz tarih görüşü sebebiyle, "16 Türk Devleti" fikrine de karşıdır. Bu konuda 21 Mart'ta yazdığı makale Ötüken dergisinin Mayıs 1969 sayısında çıkar: "16 Devlet Masalı ve Uydurma Bayraklar". 16 Türk devleti ve onlara izafe edilen bayraklar, Atsız'ın bu yazısına rağmen daha sonra Türk milliyetçileri arasında çok yaygın hâle gelecektir. Türkçüler Derneği Genel Merkezi, 26 Mart 1969 Çarşamba günü, İstanbul Spor ve Sergi Sarayı'nda bir Bozkurt Gecesi düzenler. Çeşitli halk oyunları ve spor gösterilerinin yer aldığı gecenin onur konukları Alparslan Türkeş ve Rıfat Baykal'dır (Ötüken, Mayıs 1969: 15). 1969 yılının 3 Mayıs'ı Ankara'da, Türk Ocağı tiyatro salonunda yapılır. Türkçüler Derneği'nin Ankara ocağı tarafından düzenlenen gecede ocak başkanı Niyazi Gencosmanoğlu, Nejdet Sançar, Adnan Ötüken ve Alparslan Türkeş birer konuşma yapar (Ötüken, Haziran 1969: 14-15).
Reklam
O günden altmış yıl sonra bu sefer annem beni değil, ben annemi kaybettim. Aniden öldü, acı çekmedi, 82 yaşındaydı, bu dünyada artık yetim kalmıştım. Onun ardından güzel bir mektup yazdım. Bu mektubu kilisede tabutunun başında okudum. "Zor bir hayatın sonuna gelip aramızdan ayrıldığın bugün, sana çok güzel geçirdiğimiz eski anneler günlerinde yaptığım gibi son bir kez hoş sözler söylemek istiyorum. Bizimle, ailenle gurur duyduğunu biliyorum; bugün ise çocukların ve torunların, senin gibi bir anneleri ve büyükanneleri olduğu için çok gurur duyduklarını herkesin duyabileceği kadar yüksek bir sesle söylüyorlar. Son çıkan kitaplar, gösterime yeni girmiş filmler üzerine seninle konuşmak o kadar zevkliydi ki... Zihnin ve ufkun o kadar genişti ki artık bir parçası olmadığın çağımızı anlamakta hiç zorlanmadın,damarların yaşlansa da fikirlerin hiç yaşlanmadı. Senin sayende belki bizlerin de birer aptal olarak ölmeyeceğini ümit ediyorum. Roland Barthes annesinin ölümünden sonra, 10 Mayıs 1978 tarihinde şöyle yazmıştı: "Anneciğimin ölümüyle içine düştüğüm yalnızlık, onun hiç katkısı olmadığı alanlarda, çalışma alanlarımda tek başıma bırakıyor beni. Bu alanlarla ilgili saldırıları (yaralayıcı sözleri), kendimi eskiye göre daha yalnız, daha terk edilmiş olarak çok kötü biçimde hissetmeden okuyamıyorum [...]
Sayfa 134Kitabı okudu
Şeytan Tanrı'da Benim Diyordu? Hala Diyor! İnsan olmayanı ya da olmak istemeyeni zorla insan yapacak durumda değiliz. Herkes kendi yolundan gitmeye serbesttir. Türk'ün içinde yaşayıp düzenini bozmaya kalkmayı, onu kendine kul köle etmeye kalkmayı kabul etmiyoruz. Ne zaman kabul etti ki Türkler? Bizi yaratan Tanrı kendini tanrı
"beni güzel hatırla! bunlar son satırlar... farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından ya da bir yağmur sel oldum sokağında sonra toprak çekti suyu... kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için. uyandın ve ben bittim... beni güzel hatırla! çünkü; sevdim seni ben, herşeyini... sana sırdaş oldum, dost oldum, koynumda
Bana, "Benimle ilgili kitap yazmayacaksın," demişti. Ama ne onunla ne de kendimle ilgili kitap yazdım. Ben sadece onun varlığının bana kattığı şeyleri -kuşkusuz okumayacağı, ona yönelik olmayan- sözcüklere döktüm.
Reklam
1960-1975 YILLARI ARASI 1960'ta ilk ihtilal. Türkçülerde yine ümit ve hareketlenme var. İhtilalin içinde yer alan Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının tasfiyesine rağmen ümitler kırılmamış. Türk milliyetçileri siyasete giriyor. Atsız ve Türkçüler, Türkeş'in arkasında. 1970'ler, soğuk savaşın en şiddetli rüzgârlarının estiği yıllar.
Gülümsedi. "Herkes unutsa seni, borcu veren unutmaz çünkü. Unutulmamak iyidir." "Hanene yazdım bunu," dedi botlarımı çözerken. Benimle eğleniyordu, sesinden anlamıştım. Sağ dirseğimi dizime yaslayıp yanağımı avcuma yaslamıştım kirpiklerine üstten bakarken. 'Aklımdan çıkaramam şimdi ben seni ömrüm boyunca," dedim ben de.
Sayfa 359
Beyazlamış tenim, korkudan değildi. Ölüm beyazlığının habercisi olan bu soğukluk ve beyazlık, içimde ölen çiçeklerdendi. Duygulardan, Öne eğilmiş başımdan, Kambur durmuş yüreğimdendi. Ne çok hayaller doluydu insan oğlunun zihni. Ne çok umut doluydu kalbi. Sevgi dolu, sevinç dolu. Bazen düşünüyorum, ne kazandım sevdaya dair şimdiye dek
Mektup yazdım: şu an son durumumuz ve duygularımla ilgili çok şey var yazacak. Ama bunları yazıp, siz de geriye bir kaç müsbet duyguyu kullanmaya kalkmayacağım. Serbest olsaydım hayatımı yeniden tanzim etmeye yönelirdim, zorluğu olmazdı. Bu arada kendimle kalınca sakin ol diyorum ama ne zamana kadar?.. ** Hiç aşık olduk mu? Neye aşık olduk? Onu nasıl karşıladık? Onun ilk niyetiyle donduk kaldık mı yoksa ilk nimet gözlerimizi onun gizlediği daha büyük bir nimete mi açtı? Ve ikincisi üçüncüsüne ve böylece gide gide gerçek marifetle gelebildik mi içiçe? Oysa ben neler düşünüyorum. Diyorum ki gururumun bu kadar incinmesine dayanmamalıydım. İşte başıma gelen. Daha başlangıçta takılıp kalmışım bile. Böyle olacağına, insan, arkasının gelmeyeceğini bile bile, bir kaç zavallı lirasını ihtiyacı olanlarla bölüşebildiğini düşünüp böbürlensin daha iyi. Niye yazıyorum ki bunları? ** İçimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. Açıp gösterelim. Yine de anlatıyoruz ama. Bizi farkedince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. Gelecektim. Ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim. Ona böyle yazdım. Merhametle bakarak gülümsedim. Görünüşü acımayı da zorlaştırıyor insana. Nereye varacağı belli olmayan kendi sağlığım taşınmaz bir yük oluyor. Hayret o da gülümsüyor. Yine demiyorum. Bakıyor. Fakat bu defa sanki o değil. Peki ben kimim?! - cahit zarifoğlu, yaşamak.
Reklam
Faik Baysal
Muharrem Dayanç
Muharrem Dayanç
: "Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
lisede olduğum zamanlar bir gün sınıfta umut adında bir çocuk arkadaşın başka bir arkadaştan ödünç aldığı gazetenin yanında verilen iddaa ekini elinden alıp geri vermeyince çıkan hengamede iddaa eki alınan çocuk umutun kolunu ısırmıştı.. umut, iddaa ekini aldığı çocuğa geri verirken; "lan tamam da kolumu neden ısırdın?" diye sorunca ben de bu soruya cevaben; "lan adam iddaa eki için gazete alacak parası dahi olmayacak denli fakir, anlamadın mı?" demiştim.. bana oradakiler; "ne alaka lan?" falan deyince de; "lan umut fakirin ekmeği işte.." demiştim yine anlamamışlardı.. ve biz sözel sınıftık.. 3532414 tane edebiyat, tarih alanında farklı ders görüyorduk.. esprimin kaynamasından çok böyle kişilerle aynı sınıfta olduğuma üzülmüştüm o an.. şükür karşılaştığım tüm zorluklara rağmen bu şekilde düşünme yeteneğimi kaybetmedim.. bunu niye yazdım? umut tekelden çıktım, tekelin adını görünce aklıma bu olay geldi.. dedim bunu yazayım buraya da ne zor günler yaşadığımı okusun görsün insanlar.. lol.
360 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
17 günde okudu
bu kitap hakkinda cok gorusum var ama hicbiri fazla net olmadigi icin icimden hic yazmak gelmiyor. belki yazdikca netlesir umuduyla yaziyorum yine de. genel olarak spoiler icerecek diye dusunuyorum ama cogu insan da filmini izlemistir yuksek ihtimalle, bilmiyorum. ozellikle bir major (?) spoiler olacak ama. bakin bu klasik bir kitap, hani klasik
İyi Eşler
İyi EşlerLouisa May Alcott · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20221,136 okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.