Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Özlenenler için burnumda tütüyorsun denir ya, Sen benim yüreğimde alev alev yanıyorsun. Ne zormuş gözlerinin daldığı yerde, Gözlerini görememek.... Sana yolum düşmedi ki, benim gönlüm düşmüş yüreğine, nasıl geri dönebilirim. Çıra gibi yanar, yanar da yine de üşürüz ...
Özlüyor mu beni? Benim onu özlediğim gibi arıyor mu varlığımı? Yokluğum acıtıyor mu canını?
Sayfa 355 - Ephesus YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Özür dilerim, kusura bakma, hakkını helal et gibi cümleler bana başından savmak gibi geliyor. Onun yerine bana daha cazip ve etik gelen şey: Yaptığı kusuru, hatayı veya yanlışı nasıl telafi ediyor ve onun için ne kadar gayret sarf ediyor olması benim için daha inandırıcı geliyor. Unutmamak lazım ki ilişki veya iletişim kurma biçimlerinde karşılıklı denklem kurulmadan kurulan bütün "ŞEYLER" yıpranmaya müsaittir. Birileri sizi kırdıysa ve akabinde-yanlışını fark etmiş olsa bile- hemen bir özür ile bu işi bitirmeye çalışıyorsa hemen aldanmayın Kendinizi biraz düşünün. Buna bencillik diyenler olabilir ama bana göre doğru ve sağlıklı iletişim veya ilişkinin bu yolda olduğunu düşünüyorum Diğer türlü, biri hiçbir şey yokmuş gibi bir cümle ile kendini kurtarırken diğer kişi ise karşı tarafın yaptığı yıkımın ve yıpranmanın yükünü taşımaya mahkûm oluyor. ( Bana göre bencillik bu)
Manevi sürgünlerim vardı benim.En sevdiklerim tarafından yeryüzünden kovulmuş gibi bir hâl.
Müslüman dünyasının gençlerini dinsel akımlara karışmaya götüren bütün bu koşulları sıralarken, derin bir rahatsızlık hissetmekten kendimi alamıyorum. Bu da, İslamcılarla onlara karşı mücadele eden yöneticiler arasındaki çatışmada kendimi taraflardan ne biriyle ne de ötekiyle özdeşleştirmeyi başaramamamdan ileri geliyor. Radikal İslamcıların söylemlerine sadece bir Hıristiyan olarak kendimi dışlanmış hissetmem yüzünden değil, ama çoğunlukta bile olsa dini bir grubun yasalarını halkın tümüne dayatmasını kabul edemediğim için de yabancıyım - benim gözümde çoğunluğun zulmü, ahlaki açıdan, azınlığın zulmünden daha iyi değildir; ayrıca özellikle kadın erkek herkesin eşitliğiyle inanç özgürlüğüne, herkesin hayatını dilediği gibi yaşama özgurlüğüne derinden inanıyorum ve bu kadar temel değerleri sorgulamaya kalkan bütün doktrinlerden de sakınıyorum .Bütün bunları olabildiğince açık bir biçimde dile getirirken İslamcılara savaş açan zorba iktidarların da gözümde daha fazla değeri olmadığını eklemekten kendimi alamıyor ve daha az zararlı olacağı bahanesiyle yaptıkları haksızlıkları alkışlamayı reddediyorum... Bu halklar hafif bir zarardan çok daha iyisini, ehven-i şerden daha iyisini hak ediyorlar, onlara gerçek demokrasiden, gerçek modernlikten başka bir şey olmayan gerçek çözümler gerekir, demek istediğim, güdük ve zorla dayatılan bir modernlikten çok, bütünlüklü ve kabul gören bir modernlik. Bana öyle geliyor ki, kimlik kavramına farklı bir bakış getirildiğinde, çıkmazın dışında, insanca bir özgürlük yolunun çizilmesine katkıda bulunulabilir.
Sevgili dostum! Sana söz veriyorum;artık kendime çekidüzen vereceğim. Her zaman yaptığım gibi,kederlerimi her zerresine varıncaya dek çekip durmayacağım. Ve geçmiş, benim için anılarda kalacak.
Reklam
"Siz Uraz ile beraberdiniz, değil mi?" deyiverdi Batı bir anda, "Eskiden yani." Yutkunmaya çalıştığım çayım boğazımda kalınca öksürmeye başladım. Batı gülerken Bulut bir yandan sırtıma vuruyor, bir yandan da konuşuyordu. "Çok da eski sayılmaz aslında." Kendime gelip derin bir nefes aldım. "Öyleydik, evet." "Arkasına bile bakmadan gitti, ne garip...'' dedi Batı, "Sen benim eski sevgilim olsan seni burada bırakıp asla diğer eve geçmezdim. Deli miyim ben?" Ben buna cevap olarak ne söyleyebileceğimi düşünürken Bulut'un öfkeli nefesini duydum. "Öyle deyince terk edip ülke değiştirmiş gibi oldu." dedi Bulut, "Adam alt taraf az ötedeki eve gitti." "Ben gitmezdim işte." dedi Batı, "Gerçi onun da derdi başka. Belli ki yeni limanlara yelken açlyor..."
"Ben," dedi Araz Beste yara bantları ile döndüğünde, "Özür dilerim. Keşke böyle olmasaydı... Özür dilerim." Başka hiçbir şey söyleyemedi. Beste elindeki yuvarlar yara bantlarını bir bir açtı, Araz'ın yaralarını teker teker kapattı. Sonra ona hüzünlü gözlerle, kararlı bir ifadeyle baktı ve konuşmaya başladı. "Ben artık devam edemem Araz.'' dedi. Duyduğu cümle Araz'ı olduğu yerde saniyesinde bir avuç küle çevirirken Beste ayağa kalktı. "Sorumluluklarım var, söylediğim gibi... Canını bana emanet eden hastalarım varken böylesine güç bir ilişki yaşayamam. Benim yaşadığım her kafa karışıklığı onların hayatlarını kaybetmesine sebep olabilir."
23.Bölüm : Ruhumun Gardiyanları
"Beste," dedi Araz, "Neyin var güzelim?" Beste bir anda kendini tutamadı ve sinir bozukluğuyla gülmeye başladı. Gülerken bir yandan gözünden akan yaşları siliyor bir yandan da solüsyonlu pamuğu Araz'ın yaralarına bastırıyordu. "Neyim mi var?" dedi, delirmiş gibiydi, "Ya sen kaçırıldın Araz! Alıkoydular seni, günlerdir yoksun! Aklım gitti, öldün sandım! Senden bir haber gelene kadar uyumadım, yemedim, içmedim, şu halime bir bak! Ama yine de işime geldim gittim çünkü benim hastalarım var, benim yaşatmam gereken insanlar var Araz. Tıpkı bir zamanlar seni de yaşattığım gibi. Tıpkı bir zamanlar seni ölümden döndürdüğüm gibi ölümden döndürülmeyi bekleyen hastalarım var benim."
"Sevgi? Bilmiyorum... Sevginin sınırının ne olabileceğini çoktan unuttum. Benim sevdiğim herkes, her şey, Seyt'in benliğinde. Kislovodsk'u, karlı çamları, çan ve çıngırak seslerini, her şeyi Seyt'te görüyorum. Bu, sevginin ötesinde bir şey. Bu, nefes alma ihtiyacı gibi bir şey Alain, bunu sen anlayamazsın. Geri dönemeyeceğim ülkemin yaşayan bir resmi o benim için. Onu göremezsem bile, aynı şehirde, aynı yerlerde dolaştığını, nefes aldığını bilmek bana yeter, inan. O, benim İstanbul'daki Rusya'm."
Sayfa 494Kitabı okudu
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.