Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. Benim de Raif Efendi'yi daha yakından tanımam sadece bir tesadüf eseridir.
Sahâbe ordusunun hicrî 17'den beri -tarihe dikkat edin-Efendimiz'in (sas) vefatının üzerinden daha 6 yıl geçmişken Anadolu'ya ulaşmaya başladıkları kesindir. O günden hicri 50'ye kadar bu topraklara yüzlerce sefer düzenledikleri bilinen bir hakikattir, Buradan o günkü adı ile Kostantiniyye'ye gittikleri de kesindir. Sadece hicrî 48-50 arası İstanbul seferlerinden adı bilinen 63 sahâbînin -kim bilir adı bilinmeyen kaç sahâbî var- o ordu içerisinde yer aldığı bilinmektedir. Dolayısı ile kitabi olmasa da bugün Anadolu'da sahâbîye nispet edilen kabir ve makamların bu manada bir değer ihtiva ettiği unutulmamalıdır.
Sayfa 425
Reklam
Savaş kuralları olarak adlandırılan kurallardan en belirgin ve avantajlı sapmalardan biri, dağınık bir halde olan insanların, bir yığın halinde toplanmış insanlar karşısındaki hareketidir. Bu tür hareketler, ulusal karaktere sahip savaşlarda her zaman görülür. Bu tür hareketlerde insanlar, kalabalıkların karşısına kalabalık olarak çıkmak yerine
Sayfa 622Kitabı okudu
·
Puan vermedi
Kavganın ortasında tek başına: Monika Ertl’in Hikayesi
İlhami Yazgan’ın “Monika Ertl, Che’nin İntikamını Alan Kadın” kitabı çıktı. Kitap, Ceylan Yayınları’nda yayımlandı. Araştırmacı-Yazar ilhami Yazgan “Kaybolmuş Bellekler”i kitaplarıyla geri vermeye devam ediyor. Kimdir? Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Alaplı ve Kdz. Ereğli’de tamamladı. 1970’li yıllarda devrimci
Monika Ertl
Monika Ertlİlhami Yazgan · Ceylan Yayınları · 20204 okunma
384 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Merhaba arkadaşlar bugün karşınıza #Ahraz kitabıyla geldim. Çok ayrıntılara girmeden konuyu kısaca anlatmaya çalışacağım. Öncelikle Başrolümüz Esma'nın yaşadığı onca sıkıntıya rağmen dimdik ayakta durması beni çok etkiledi. Teyzesinin evinde teyzesiyle ayrı eniştesiyle ayrı uğraşmak zorunda kalması hayli üzdü. Hasret ile kuzenden öte kardeş olmaları birbirine kol kanat germiş olmaları o kadar tatlıydı ki.. Olaylar; Savcı Fatin'in bir dava nedeniyle pek bilinmeyen bir ilçeye sürgün edilmesiyle başlar. Savcı Bey ilçeye gelmeden kısa süre önce de bir cinayet yaşanır. Tek görgü tanığı da konuşamadığı için "yarım akıllı" olarak bilinen Esmadır... Esma; anne-babasını yangında kaybeder. Yangından sonra konuşma yetisini de kaybeden Esma, teyzesinin evine taşınır... (Fazlası spoiler olacağı için bu kadarını yeterli görüyor ve sizi kitabı okumaya davet ediyorum.)
Ahraz
AhrazAyşegül Kalay · Ephesus Yayınları · 2018136 okunma
216 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
Kitabımızın ana karakteri, mahlası "Alec Zander" olan, hukuk mezunu ama mesleğini icra etmek yerine adına Antioche denen adada yaşayıp çizerlikle ilgilenen biridir. Bu Antioche adasının ilginç tarafı, Alec Zander'in Eve adında, eski bir romancı olan tek komşusunun bulunmasıdır. Birbirinden bağımsız, muhabbeti olmayan bu iki komşunun kaderini kendilerini "Empedokles'in Dostları" olarak nitelendiren, nereden geldikleri bilinmeyen, özellikle bilimde, teknolojide bilinen insanlıktan çok daha ileride olan topluluğun gelişi birleştirmektedir. Alec Zander ve Eve aslında birbirlerine baya zıttırlar: Eve mizantrop bir bakış açısıyla Antioche'da tek yaşamayı seçerken Alec Zander kendi iç sesini dinleyebilmek adına bu adaya yerleşmiştir. Roman, "bir olay"ın başlangıcı ile 9 Kasım'da Alec Zander'ın bir nevi günlüğü olarak başlayıp 9 Aralık'ta sonlanıyor. Romanın kurgusu bence ilginç ama okura yeteri kadar doyum vermeyen bir kurguydu. Distopya mı demeli ütopya mı kararsızım. Sonu ise çok havada hissettiriyor. Yazarın kör göze parmak fikirleri insanı çok şaşırtmasa da güzel bir eserdi.
Empedokles'in Dostları
Empedokles'in DostlarıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20215,2bin okunma
Reklam
HAŞHAŞİLERİN ASLI
İşte bilinmeyenleriyle Haşhaşi örgütü: Haşhaşîler denildiğinde, akla Hasan Sabbah, onun meşhur Alamut Kalesi, bir de uyuşturduğu fedaîlerini sahte cennete sokup, kadınlarla her türlü zevki yaşattıktan sonra çıkarıp, onlara o cennete tekrar kavuşmaları için görev vermesi, fedaîlerin de “gerçek zannettiği” bu “sahte cennete” tekrar kavuşabilmek için
Yaşamın bilinen acıları ile sonsuzluğun bilinmeyen korkuları arasında sıkışmış, yaşamayı da öl­meyi de aynı derecede beceremez bir halde
İntihar
geride bana aralıksız ölüm korkusuyla dolu bir yaşam ile feci bir intihar arasında korkunç bir seçim yapmak kalmıştı ve bu seçimi yapmak zorundaydım. bende kendi canına kıyarak dünyayı terk edecek yürek yoktu, hayatta kalma düşüncesi de bana dehşet veriyordu. yaşamın bilinen acıları ile sonsuzluğun bilinmeyen korkuları arasında sıkışmış, yaşamayı da ölmeyi de aynı derecede beceremez...
yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlar
"Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatımızın bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendimize sorarız: " Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun için de, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. ... Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. "
Reklam
Hayatın içinde de, anlam bir anlık şekillenmez. Anlam, bir şeyin başka bir şeye bağlandığı kesişme noktasında keşfedilir ve gelişmesiz var olması mümkün değildir. Bir hikâye olmadan, bir açımlama olmadan anlam ol­ maz. Olgular, bilgi -bunlar kendi başına bir anlam oluşturmaz. Veriler bir bilgisayara yüklenebilir ve bir hesaplamanın faktörü haline getirilebilirler. Ama bilgisayarlardan hiçbir anlam çıkmaz; zira, bir olaya anlam yüklediği­ mizde, o anlam yalnızca bilinen şeylere değil, bilinmeyen şeylere de bir kar­şılıktır. Anlam ile gizem, birbirinden ayrılamaz, fakat zamanın geçişi olma­ dan ikisi de var olamaz. Kesinlik, kendiliğinden olabilir; şüphe, süre gerek­tirir; anlam, ikisinden doğar. Fotoğraflanmış bir ân, anlamı ancak, fotoğra­fa bakan kişi onda kendinin ötesinde genişleyen bir süreyi okuyabildiği za­man yakalayabilir. Bir fotoğrafı anlamlı bulduğumuzda, ona bir geçmiş ve bir gelecek atfetmişizdir.
Sayfa 81 - agorakitaplığı / Çev. Osman AkınhayKitabı okudu
Sonuçta, Wells'in dünyasında insan ile hayvan, geçmiş ile gelecek, görünen ile görünmeyen, bilinen ile bilinmeyen daima iç içe geçer. Uygarlık ve barbarlık, huzursuzluk ve umut arasında sınır bulanıktır. Wells'in İngiltere'sinde her insan adadır.
Sayfa 197Kitabı okudu
İyilik ve kötülük bilgisi ağacın meyvesini yeme iğrenç suçunu işledikleri gerekçesiyle bahtsız çifti cennet bahçesinden kovmak için. O zamana dek bilinmeyen ilk günahın ilk kez tanımlanmasının kökeninde bulunan bu olay asla yeterince açıklanamadı. Öncelikle, bilgilenmenin -özellikle de iyilik ve kötülük gibi nazik konularda- cahil kalmaya her
Eğer bir gün yapraklardan birinin diğerine, ölümden şikâyet ettiğini ve tomurcuk olup açtığı günden bu yana başına gelen zorluklardan dert yandığını duyarsak, tahminimce, onların hâline acımanın aksine isyankâr oldukları için onları hakir görürüz. Bir kere sararıp düştükten sonra, tekrar aynı ya da benzer biçimde bir ağaç dalının üstünde açamayacak olmanın düşünülecek bir tarafı olmadığını onlara söyleriz, yaprak oldukları süre boyunca hissetmeden geçirdikleri değişimin benzerini ölüp yaşamın yeni bir fazına geçerken de yaşamaktadırlar. Ölümün onlardan, güncel belleklerini ve bilinçlerini alacağı doğrudur; onlar yaprak olarak ölmüş olsalar da büyümesine yardımcı oldukları ağacın içinde yaşamaya devam ederler. O ağaç ise ölü ve diri bileşenleri ile büyümeye ve yaşamaya devam eder.
Sayfa 73
1.105 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.