1920li yılların Viyana'sında geçen, tek taraflı tutkulu aşk, kadın kahramanın yıllar sonra sevdiği adama - karşı dairelerinde oturmuş olan yazar R.'ye- yazdığı uzun bir mektupla gün yüzüne çıkacaktır. Mektup şu hitapla başlar; "Sana, beni asla tanımamış olan sana..". Hikaye ilerledikçe, hayatlarının belli evrelerinde karşılacaklar ve adam kadın kahramanı hiç hatırlamayacak, her seferinde yabancı bir kadına yaklaşırcasına ona yaklaşacaktır. Kadın kendini "..yüzlercesi arasından sadece birisi, sonrasız sürüp giden bir zincirde tek bir serüven halkası" olarak betimleyecek ve sevgisini ondan uzakta, ondan habersiz yaşacaktır. Kadını, yıllar sonra bu mektubu yazmaya itecek olan, adamın varlığından haberdar dahi olmadığı çocuklarının o gün ölmüş olmasıdır. " Sana ilk defa her şeyi söylemek istiyorum; bütün hayatımı bilmelisin, o hayat ki, hep senindi ve sen onu asla bilmedin." Bu denli tutkulu bir kadının, tüm bu süreçte nasıl bir psikolojiye bürünebileceğini gösteriyor eser. Oldukça hüzünlü bir öykü...