Siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini bu kadar kapatmaya hakkın yok. Ülkenin yıllardır kanadığını, kutuplaştığını, insanların birbirine kamplar halinde kışkırtıldığını biliyorsun , değil mi? Aralarına nefret tohumları ekilen etnik, dini ne kadar grup varsa, bunların durmadan birbirini öldürdüğünü, kan davasının giderek azgınlaştığını da biliyorsun! Her şeyi biliyorsun birader ama bir tek, insanlarımızı kimin kamplara böldüğünü, bu lan davasını kimin isteyerek, planlayarak başlattığını bilmiyorsun!
"Deniz bugün çok dalgalı değil mi oğlum?" "Hiçbir şey bilmiyorsun anne ya! Deniz kusuyor kusuyor! Dalgalanmıyor! Televizyonda gördüm.Yazları çok pisletiyormuşuz.Deniz bize kızıyor.Bırak kussun da rahatlasın.
Reklam
Hiçbir şey bilmiyorsun değil mi ? İnsan bilmeyince daha mutlu oluyor belki de. Düşünüp keyfini kaçırmaktansa bilmemek daha iyi.
Adaleti neyle ölçersin sen ey Yargıç? Kim seni kırbaçladı ki, kırbaçlanmanın ne olduğunu bilesin? Nasıl oluyor da toprak altında geçireceğim yılları gün ışığında geçirecekmişim gibi parmaklarınla sayabiliyorsun. Sen hiç zindana atıldın mı? Ömrümün kaç baharını benden aldığını biliyor musun? Hiçbir şey bilmiyorsun sen, adil bir insan değilsin sen, çünkü ancak darbe yiyen bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil, sadece acı çeken bilir acının ne olduğunu. Kibrin yalnızca suçluları cezalandırmayı biliyor, oysa sensin en büyük suçlu, çünkü ben öfkeliyken aldım insanların canını, tutkumun esiriyken işledim cinayet, oysa sen soğukkanlılıkla alıyorsun hayatıma benden, ellerinin tartmadığı, dehşetini hiç bilmediğin bir ölçüye dayanarak. Adaletin basamaklarından in aşağıya ey Yargıç, yaşayan insanların hayatını bitirme sözlerindeki ölümle!
Sayfa 39
İMAM ile PAPAZ'IN MÜNAZARASI İmamın, papaza ilk cümlesi şöyle olmuş: - “Papaz efendi, çoluk-çocuk nasıl?” Papaz, kibirle yüzünü ekşitip demiş; - "Hıristiyan din adamlarına münâzaraya geliyorsun da, daha papazların, papanın çoluk-çocuk edinmek gibi süflî (aşağılık) işlerle meşgul olmadığını bilmiyorsun öyle mi! Bu ne cehâlet!” İmam gülmüş; - “Bilmediğimden değil... Fakat; Kendinize bile yakıştıramadığınız, süflî iğrenç bulduğunuz, eş ve evlât edinme vasfını Allâh’a isnat edişinizdeki tutarsızlığı size söyleteyim dedim." Münazara sona ermiş....
“Bir aşk her anlama gelebilirmiş. Ama her anlam bir aşk etmiyormuş anladım. Ben huzursuzluğa ait bir mutlulukmuşum. Ve bu mutluluğun bir çaresi yok biliyorum. Biliyor ve geri çekiliyorum. Yüzün bana unuttuklarımı, kaybettiklerimi geri veriyor. Sen farkında olmuyorsun. Polis kılığına girmiş bir hırsız gibisin. Kaybettiklerimi geri verirken kalbimi çalıyorsun. Ama oraya girmiyorsun. Kırıyorsun! Bilmiyorsun! Zaten hiçbir kalbe kırarak girilmezdi değil mi? Kırılmış bir kalp seni içinde neden saklar bilir misin? Bilme! Çünkü biz kaybedenleriz. Bizde şans yüzümüze gülmez. Bizde şans arkamızdan güler. Hep nereye gittiğimizi sorarlar; neden kaçtığımızı kimse bilmez. Bizi ya sevmezler, ya sevmezden gelirler... Bu yüzden ne iyileşir ne de ölür bu yara. Sen bizi düşünme. Bitmiş değilim. Eksik öldüm sadece...”
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.