Hatırla; bir ziyafette pastayı çok sevdiğin için onu sona sakladın. Ama sıra ona geldiğinde çoktan doymuştun. Pastayı hiçbir zaman iştahla yiyemedin. Mutluluk da böyle, sona saklamadan tam o anda tadını çıkar. Yarının varlığı daima meçhul olarak kalacak. Sen, tam şu anı yaşa.
Hayatımda şu veya bu şekilde bir kütüphanemin olmadığı hiçbir zaman dilimi aklıma gelmiyor. Kütüphanelerimin her biri bir nevi çok katmanlı otobiyografilerdir; her kitap onu ilk kez okumuş olduğum ânı içerisinde muhafaza eder. Sayfa kenarlarındaki karalamalar, kitabın başındaki boş sayfaya atılmış muayyen bir tarih, bugün esrarını koruyan bir sebepten dolayı sayfanın tekini işaretleyen sararmış bir otobüs bileti -bunların hepsi de bana o zamanlar kim olduğumu hatırlatma çabası içindedirler.
Baktığın her bir şey konuşmaya başladığında sana, artık bütünüyle çıkmışsındır yolculuğa. Gördüğün her bir şey sana doğru büyüsünü salgıladığında, yol sırrını sızdırmaya başlamıştır yolcusuna.
Çoktan göçmüşlerin dediği gibi; yolcu, yol olur sonunda.
Bildiğin için bunu en baştan, sen acele etmeyeceksin. Yol olduğun anı, sessizce içinden geçireceksin.
Kalan, yerdeki bir çakıl taşından dahi bir anı kotarıp gideni anımsar. Giden için nispeten kolaydır durum. Çünkü aşina olduğu mekanların nezdinde anılar yoktur gidilen yerde. Gitmek de kalmak da muhakkak kolay değil. Ama vakti geldiyse, gidebilmeli ya da kalmayı göze almalı insan
"Siz ölümden kaçıyorsunuz. Hep bir sonraki an için kaygılanıyor, bulunduğunuz yerde ânı yaşamayı reddediyorsunuz. Kâhinlik Bir İmparator için ne ağır bir yük!"
Sayfa 147 - İthaki Yayınları, Frank Herbert, Dune Mesihi, çeviri: Dost Körpe
Mistik bir yolculukla selamlıyorum sizi.
Her zaman merak etmişimdir Nepal’i; belki bir gün görmek kısmet olur.
Ruhuma iyi gelen kitaplardan oldu #budayıararkenrumiyibuldum
Oldukça yoğun ve stresli bir dönemden sonra Budizm arayışı içerisinde kendini Nepal’de bulan Süveyda, böylelikle içsel yolculuğuna adım atmış olur.
Manastırda geçen zaman sonrası farklı duygular içerisinde, kafa karışıklığı ve bolca sorulara cevap aramaya başlar.
Yapacağı konferansta bu sorulara da yer vermek ister.
Etkileyici ve gizemli Doğu’nun mistik rüzgârları bu andan itibaren okuru savurmaya başlar adeta.
Bitmez…
Bir arayışın ortasındaki Süveyda, esas gerçeğin (ya da arayışının) izlerini kadim Anadolu’da bulmaya başlar.
Hani hep söyleriz “Evrene olumlu mesajlar gönderelim” diye. Aslında o mesajlar bizlere de ulaşır, sadece farkına varmaktır önemli olan.
Buda ile başlayıp Mevlana’ya uzanan bu yolculukta üzerine düşünmem gereken yoğun sorular oluştu zihnimde.
Sonra dedim ki: Sen plan yapadur, hayatın yaptığı planı erteleyemezsin.
Günün koşturmacası içerisinde üzülüp sinirlendiğimiz, kırıp gücendirdiğimiz, stresin göbeğinde hamur gibi yoğurulduğumuz anlarda aslında pek çok şeyden mahrum kaldığımızı fark etmiyoruz.
Tüm bu olumsuzluklar karşısında küçücük de olsa mutluluğu, huzuru yakalamak elimizdeyken ânı kaçırıyoruz.
Buda’nın kadim topraklarında başlayan her şey Mevlana’mın toprağında nihayetlenirken gerçekte aranılan şeyin göz önünde olduğuna şahit olduğum okuma oldu “Buda’yı Ararken Rumi’yi Buldum.”
Hayal dünyası incinir, yorulur da… Sonsuz dedikleri hayal, sürekli bir gerginlik içinde bulunmaktan tükeniyor. Çünkü zaman geçip insan olgunlaştıkça, eski ülkülerin yerine yenilerini koyamayınca yıkıntılar arasından yeni bir şeyler bulup çıkarmak zorunluğu oluyor. O zaman hayalci, tıpkı ateş yakmak isteyince, sönmüş külleri karıştırarak köz aradığımız gibi, vaktiyle kalbini duygulandırıp gözlerini yaşartan eski hayallerini canlandırmaya çalışıyor. Biliyor musunuz Nastenka? Ben artık o anlamsız, ürünsüz, ama ruhumun aziz saydığı hayal dünyasına hoşça kal dedim. Yalnızca arkada kalan tatlı bir geçmiş gibi anımsıyorum. Bu dünyanın bana anı olarak bıraktığı yerleri zaman zaman dolaşarak, halin içinde geri gelmez geçmişi yaşamayı pek severim. Bunun için bir gölge gibi amaçsız ve başıboş şehrin ıssız sokaklarında sık sık dolaşırım. Neler anımsarım o zamanlar…
Olur da bir gün kendini sevmemek için sebepler bulup bunlara inanırsan beni ara, ben yine sana, kendini yeniden sevdirecek yüzlerce an ve anı anlatabilirim.
Mutluluk bir beklentiden ibarettir ve beklenti gerçekleştiği andan itibaren yerini alışkanlığa, duyarsızlığa ve kaskatı ölüme bırakır. Mutluluk bir andır o anı kaçırma. Mutluluk yaşanmaz, hatırlanır diyordu birisi. Tam da öyle. Yaşarken farkına var. Her şey senin için, sana.