Son zamanlarda sıkça gördüğüm kitaptı Doppler. Konusu kısaca şu şekilde; kahramanımız Andreas Doppler iki çocuk babası ve işinde başarılı bir adamdır. Bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor. Otların içinde uzanırken içine bir huzur doluyor ve her şeyi bırakıp ormanda yaşamaya başlıyor. Bir de arkadaşı yavru geyiğimiz Bongo var.
Andreas Doppler'a insana ait her şey artık yabancı geliyor. İnsanların günlük koşuşturmaları, telaşları, her günün birbirini tekrar etmesi sıkıyor Doppler'ı. Ormanda yaşamaya başlamasıyla pek çok mesajlar veriyor bizlere, doğa insan egemenliği, insanların hissetmeyi, yaşamayı unuttuğu gibi pek çok önemli noktalara değiniyor. Erlend Loe'nin anlatmak istediği güzel fakat ben okurken Doppler'a kızmaktan kendimi alıkoyamadım. Çocuklarını, eşini bırakması, eşinin doğumuna bile zorla gitmesi beni kızdırdı ve onlarla ilişkileri bana hiç samimi gelmedi ne yazık ki, kızının evde yalnız kaldığını öğrendiğinde parti ver kaç kez tek kalacaksın söylemleri de beni gülümsetmedi, hatta bu tür konuşmalar zorlama geldi.
Doppler'ın ormanda huzuru bulması, hiçbir şey yapmamayı bu kadar sevmesi iyi hoş ve belki çoğumuz böyle olmayı isteriz. Ama bence bi insan çalışarak toplumla birlikte var olur, kitaba bu yönden baktığım için bazı noktaları bana uymadı belki de. Okurken gerçekten takdir ettiğim noktalar vardı ama tam anlamıyla beğendiğimi söyleyemem.