Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye Sinemasında Karlı Bir Doruk: ‘Ağrı Dağı Efsanesi’
Yönetmen: Memduh Ün Senaryo: Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu, Memduh Ün Görüntü Yön: Gani Turanlı Sanat Yön: Duygu Sağıroğlu, Güven Öktem Müzik: Yalçın Tura Oyuncular: Hakan Balamir, Fatma Girik, Hayati Hamzaoğlu, Yavuz Selekman, Reha Yurdakul, Hüseyin Peyda, İhsan Yüce, Nuran Aksoy, Coşkun Göğen, Hikmet Taşdemir, Atıf Kaptan Yapımcı: Memduh
Ötekilerin Felsefe Tarihi: Eskil Çin Düşüncesi Üstüne
Eskil Çin felsefesi, Çin’in 21. yüzyıldaki yükselişine dek, felsefe tarihinde eskil Yunan merkezli felsefe tarihyazımlarına bir ek gibi görülüyordu ve sık sık bu felsefenin ‘Batı’nınki gibi çağdaş, ileri, gelişkin vb. olmadığı satıraralarından sezdiriliyordu. Her tür resmi tarihyazımının marazlarından felsefe tarihyazımı bile muaf değil. Batı,
Reklam
Kahramanlığın yüce bir erdem olduğunu aşılayan Bozdoğan ile Sarı Yılan hikâyesi de oldukça ilginç bir örnektir. Atsız burada fabl tekniğini kullanarak şeref ve onur kavramlarını bozdoğana; sinsilik, hainlik ve alçaklığı sarı yılana yükleyerek onları kişileştirmekte ve konuşturmaktadır. Bir dağın zirvesine çıkmak için yarışan bozdoğanla sarı yılanın yolculuk boyunca karşılaştıklarını anlatan hikâyede Atsız, bozdoğanın kahramanca düşmanlarıyla savaşmasını övmekte ve sonunda kara kartala yenilerek ölmesine karşın onun erdemliliğini okuyucuya hissettirmektedir. Her türlü alçaklığı göstererek dağın zirvesine bozdoğandan önce varan sarı yılana bozdoğanın verdiği şu cevap aslında Atsız’ın kahramanlık erdeminin insanı nasıl yücelttiğini ifâde etmektedir: “Sürünerek çıkmak yükselmek demek değildir. Sen yukarılara doğru çıksan bile yine alçaksın. Ben aşağıya düşerken bile yükseğim. Sen yılan gibi yükseldin. Ben doğan gibi düşüyorum.”Atsız bunun yanında gençlerin kahraman ve fedakâr nitelikte yetişmesi için onların bedenen de güçlü olması gerektiği kanaatini taşımaktadır. Bu sebeple Türk gençlerinin küçük yaşlardan itibaren acıya dayanma, çeviklik ve iradeyi keskinleştirme yönünde oyunlarla ve eğitimlerle kendilerini geliştirmelerini istemektedir.
Sizi En Çok Ne Mutlu Ediyor? Bu incelemeyi sizin yorumlarınız yazacak. Nasıl mı? Kitabın yazarı Frankl'a göre her insanın anlam arayışı kendisine özgüdür. O zaman size soruyorum: Kendi anlamınızı nerede arıyorsunuz? Gelecek için bilinçli çocuklar yetiştirmekte mi? Allah'a inançta mı? Kitap okumakta mı? Hayvan sevgisinde mi? Belki de hiç
Böceklerin Dünyası
Jigger mi ne, öyle bir şeyler söylüyordun. Neymiş o jigger zımbırtısı? Yeraltı trenlerinde yolculuk edenlere argoda öyle diyorlar, diye karşılık verdi Audrey, bunca rahat konuştuğuna kendisi de şaşarak. Bilmiyor muydun? Sahi mi? Yoo, hiç duymamıştım. Audrey, Aslında tropik yörelerde yaşayan bir böceğin adı... sözcüğün kökeni yani, diye sürdürdü. Bunlar sen farkında olmadan derinin altına girerlermiş. Sonra orada yumurtlarlar, çoğalıp yayılırlarmış, senin hala haberin yok tabii. Bir de, kocaman kentlerde yaşa- 99 yan başka türlü bir tropikal böcek var. Bunların demiryolları var, yeraltı trenleri var, köprüleri, askerleri, savaşları, bizde ne varsa onlarda da var. Bazı kentleri büyük, bazı kentleri küçük. Kentleri birbirine bağlayan yollan da var. Bu böceklerin büyük çoğunluğuna işçi adı veriliyor. Bu işçi dedikleri uçamıyorlar çünkü kanatları çok önceden yolunmuş. Bir de sevişemiyorlar. Sırf çalışıyorlar. Bunun nasıl başa-nlabildiğini kimse kesin olarak bilemiyor. Yedikleri yiyecekten oluyor diyenler var. Ama kimi uzmanlar da hepsi birbirinden ayrı tutulduğu için diyor. Ne o, inanmıyor musun? Sesi birden yükseldi. Yalan mı söylüyorum sanıyorsun?
Kardeşimizi niye denize attınız?
Zülbani ve ailesi yolculuk hazırlıklarına başlamışlardır. Yola çıkmanın arifesinde çocuklarından birini kaybetmek aileyi üzmüş, anneleri üzüntüsünden yatağa düşmüştü. Yolculuğa bu halde başlamışlardır. Üç evlatlarını sağ salim Türkiye'ye götürme gayesinde olan baba ve annenin bir üzüntüsü daha vardır. Küçük oğullarının hayatından endişe etmektedirler, çünkü gemide kızamık salgını vardır. Yolculuk esnasında bir de hastalıkla uğraşmak zorundaydılar. Bir sabah uyandıklarında korktukları başlarına gelmişti. Küçük oğullarının ateşler içinde yandığını görüp telaşlandılar. Ama ne doktor vardı ne de bir ilaç. Bir yaşlı hanımın tecrübelerine dayanarak, memleketlerinde toplayıp getirdikleri otlar vardı, ilaç olarak. Bu ilaçlar bazı durumlarda işlerini görüyordu, bazı hastalıklarda gerçekten faydası oluyordu. Gün geçtikçe çocukların ve yaşlıların hastalıklara karşı dirençleri azalıyordu. Bu yüzden bu ölümler baş göstermişti. Nihayet bir gün küçük oğulları hastalığa dayanamayıp ölür. Dinimizin gereği ölüleri mecbur kefenleyip denize birakmak zorundaydılar. Kardeşlerinin su üstündeki kefenli cesedini görünce Zülfiye ile Hüsnü kardeşimizi niye attınız diye ağlamışlardı. Çığlıkları denizin sesine karışarak gökyüzüne, arşa yükseliyordu. Kardeşlerinin cesedi de sanki beni bırakmayın der gibi geminin peşini bırakmıyordu bir türlü
Reklam
Vatikan bu sırrı dördüncü yüzyılda örtbas etmeye çalışmıştı. Haçlı Seferleri'nin bir sebebi de buydu. Bilgileri toplayıp, yok etmek. Magdalalı Meryem'in eski kilisenin erkeklerine karşı oluşturduğu tehdit yıkıcıydı. Mesih'in kilise kurma görevini verdiği kadın olmakla kalmıyor, kilisenin yeni ilan ettiği ilâhın aslında ölümlü nesiller dünyaya
Sayfa 283 - ALTIN KİTAPLARKitabı okudu
Tanrı’nın planını bir yolculuk olarak düşün. İster Florida’dan Boston’a kadar I-95 karayolu üzerinden gidersin; ister arka yolları keşfedersin. İster bir süreliğine büyük bir şehirde oyalanırsın, ister günlerini yol üstünde yer alan bütün küçük kasabalardaki antikacılara uğrayarak geçirirsin. Hedefine varmak üzere yolculuk ederken yaptığın seçimler senindir. Ama sonunda nereye varacağın Tanrı’nın elindedir.
Sayfa 205Kitabı okudu
32 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.