Ne desem nasıl söylesem eksik kalacak. Bunu sadece bir kitap olarak değerlendirmeye çalışmak da biraz haksızlık olacak. Okuduğum en güzel savaş yılları, en çok etkilendiğim ve uzunca bir süre aklımdan çıkmayacak olan kitap. En sevdiğim yazarlar ve kitaplar listemi allak bullak eden kitap.
Bugüne kadar hiç Cengiz Aytmatov okumamış oluşuma; Cengiz Aytmatov kitaplarının sıkıcı olduğunu düşünmeme; Toprak Ana'yı arkasını bile okumadan, sırf kitaplığımda bulunsun diye öylesine alışıma; 'senelik hedefime bir tane daha eklerim, inceymiş de hemen biter' diyerek okumaya başlayışıma ve sayesinde yeni seneye darmadağın olarak girişime hayret ediyorum şu an. Bilseydim daha farklı bir ruh halindeyken okurdum, böyle harcamazdım bu kitabı.
Rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki bu kitap artık benim için karşımdakinin gerçek bir okur olup olmadığını anlamada bir kriter olarak kabul edilebilir.
Savaş yılları, cephede çarpışanlar ve geride kalanlar açısından beni zaten hep etkileyen bir konuydu ama ben daha önce böyle bir anlatıma hiç denk gelmedim. Çok başka bir şey, çarpıyor, acıtıyor. Kitap boyunca hissettiğim şey ağırlıklı olarak 'saflık'tı. Tertemiz, kötülük karışmamış bir hayat. Maysalbek'i tren istasyonunda bekledikleri anı, Tolgonay'ın, Caynak'ın habersiz gidişini Toprak Ana'ya anlattığı anı, Aliman'ın doğum yaptığı anı ağlamadan, bir şey hissetmeden atlatabilen varsa onları bu dünyada kolay kolay hiçbir şey üzemez.