Peki o halde beni tamamen başarısızlığa uğrattılarsa tüm bu soruların faydası nedir? Belli ki meslektaşlarım benden daha akıllı köpekler ve bu yaşama katlanmak için başka harika yöntemlerden faydalandılar; ancak bu yöntemler, kendi deneyimlerime bakarak söyleyecek olursam, belki bir nebze yardımcı olsalar, biraz huzur verip yatıştırsalar, dikkati başka yöne kaydırsalar da bütününde aslında benimki kadar etkisizler; çünkü nereye bakarsam bakayım ortada bir başarı göremiyorum. Zaten korkarım ki gerçek meslektaşlarımı tanımama yardımcı olacak en son şey başarıdır.
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Değiştim
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın,
Herkese merhaba, ramazan ayı için seçtiğim bu eserle yaptığımız yol arkadaşlığından bahsedeceğim biraz. Uzun zaman oldu evet, o yüzden bu yorumu heyecanla kaleme alıyorum Sezai Karakoç’tan ilk önce Diriliş Neslinin Amentüsü’nü okumuştum. Benim için duygu yüklü bir okuma olmuştu, çok sevmiştim. Sonra yazarın Diriliş Gazetesi’nde yayınladığı oruç yazılarının bir araya getirilmesinden meydana gelen Samanyolunda Ziyafet’i okumak istedim. Ramazan ayı vesilesiyle okuma fırsatı buldum. Bahsettiğim üzere, gazete yazılarının bir araya getirilmesiyle oluştuğu için, arka arkaya okunup bitirilecek bir kitap değil. Ben her gün birkaç bölüm okuyarak ilerlemeye çalıştım. Roman insanı olduğum için kısa yazıları arka arkaya okuyamıyorum beni tanıyanlar bilir. Bu sebeple parça parça okumak iyi geldi. Hatta ruhum huzur buldu diyebilirim. Oruç ibadetine karşı bambaşka bir bakış açısı kazandırdı. Ama bana kalırsa, yazardan henüz hiç kitap okumayan biri için başlangıç kitabı olmamalı derim. Sezai Karakoç’u yeni okumaya başlayan biri olarak önerilerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum şimdiden herkese keyifli okumalar dilerim kitapla kalın
"İnkılap önce kalpte, sonra zihinde, sonra fikirde, sonra bedende gerçekleşecek. Er-geç alınteri-göz nuru-el emeğine, Veysel Baba'nın sadık yari "Kara Toprağa" döneceğiz. Aslımıza."
Mustafa Kutlu bu deneme kitabına Hududullah'ın tarifi ile başlıyor. İnsanoğlunun Allahın çizdiği sınırları geçerek, doğanın, yaşamın
İnsan her gün başına bir şey geleceğini düşünerek yaşayamaz. Hayata kendini bırakmak, ânı yaşamak zorundadır yoksa ne huzur bulabilir ne de mutluluk. Başına gelebilecek şeylerin sıkıntısını ve endişesini daha o anlar gelmeden, belki de hiç gelmeyecekken yaşamak insanı delirtebilir. Böyle yaşayamam fakat diğer türlüsü de insanı çok hazırlıksız yakalıyor. Hazırlıksız yakalandığım öyle çok an var ki belki de hayata biraz temkinli yaklaşmalıyım diye düşünüyorum bazen.
Ne kalabalık bir hayat, ne kalabalık bir dünya diye düşündü. Düşündükçe düşündü. Evet bu bir gerçekti. Öylesine gerçekti ki her yanını sarmıştı. Başını kaldırıldı ve koşuşturan insanlara baktı. Herkesin bir hikayesi, dünyası, hayatı, şiiri... vardı. Önemsiz hissetti kendisini. Herkesin bir şiiri, hikayesi varsa kendisine ait olanların ne önemi vardı ki...
Hayat bundan mı ibaretti? Bir kaç zamanlık hevesler, tutkular, istekler, hayaller... Ya sonra? Sonra ne olacaktı? Bedeni ruhundan ayrılıp süzüldüğü zaman...
Kalabalıktan uzaklaştı ve hep huzur bulduğu o göl kıyısında oturdu. Şimdi mutluydu. Tekrar düşündü. Herkesin bir hikayesi vardı ancak şimdi fark ediyordu ki herkesin bir şiiri yoktu. Herkesin bir yaşanmışlığı vardı ancak herkesin bir dünyası yoktu. Şimdi biraz rahatlamıştı içi. Bencil değildi. Onlar gibi olmaktan korkuyordu. Nitekim onlar gibi görünmekten de hep nefret etti...
Ökült bilimlere merak salmışken "Erk Hayvanı Bulma Meditasyonu"na denk gelmiştim. Bilmediğim bir şey olduğu için hemen araştırmaya başlarken bu kitabı buldum. Ama kitap Erk Hayvanımızı öğrenmemiz için değil hayatımızda sorun yaşadığımız noktalara hayvanların özellikleriyle parmak basıp şifalandırmayı ele alıyor.
Anlatımını çok beğendim.
Hiç de estetik olmayan görsellerle karşınızdayım. Taşınıyoruz.
İlk kitaplardan başladım. Zaman içinde bir hayli kitap toplamışız evimize. Elime aldığım her kitap bir milisaniyeliğine de olsa beni başka bir ana götürüyor.
Annemin genç kızlığında İsmet Özel’e, Rasim Özdenören’e imzalattığı neredeyse o her yeri çizili kitaplar. Annemin ben 10
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden.,
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter.
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter..
Huzur ellerinin güzelliğidir.
Gözlerin karşımda mutluluk denizi.
Her sabah soframızda ekmeğimizi
"Huzur dediğin nedir ki? Biraz toprak belki, çalışmak için... Kışın yanan bir soba, baharda çiçek açan bir meyve dalı... Gece sarılabileceğin bir yorgan, güne selam verirken yanında duran canlar... Kursaktan geçen helal lokma ve bir nefes hürriyet!"