Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif efendinin saf yüzü, biraz dünyadan uzak,
buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor.
"Öyle bir mekana çıktılar ki renkler, ışıklar cümbüşü, hiçbir rejisör böyle bir sahne düzenleyemez, hiçbir ressam böyle bir dekor yapamaz, kelimeler onu tarife yetmez, hayalen bir nehrin kenarına gidin, çiçekler, ağaçlar, Kelebekler, hafifçe esen bir meltem ve su sesleri, belki böyle bir manzara size bu mekanı bile biraz anlatır. Melek gibi bir kız, bu yerin tek sakini... Esma-ül Hüsna'nın tecellilerini seyre dalmış. Menan Cinlerini görünce tebessüm etti: "Hakim-i Mutlak Allah'tır, Onun izni olmadan hiç kimse buraya giremez, demek O'nun izniyle geldiniz, hoş geldiniz, buyurun."
“İnsanlara gösteriş için, onların rızalarını almak için amel yapıp, sonra da bunu Allah Teâlâ'nın kabul etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Çünkü sen, hüzün evinde ve dünya hapishanesindesin. Resûl-i Ekrem [sallallâhu aleyhi ve sellem] daima tefekkür ederdi. Sevinçleri az, hüzünleri çoktu. Az gülerdi. Sadece başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı."
Abdülkadir Geylani
Gök kurşunî. Başım biraz yorgun ve içim titriyor. Gök ziyâsını benim için kısmış gibi; içimde dinlenmek ihtiyacı var, içimde hafif gıcıklayıcı bir tebessüm var.