Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Will Dourant, İslâm hadaratının farklı halkları kaynaştırmasını şöyle dile getiriyor: "Gayrimüslimler de süreç içerisinde Arap dilini kendileri için lisan edindiler ve Arap elbiselerini giydiler. Daha sonra onların vaziyeti, Kur'an'ın şeriatına tabi olmaları ve İslâm'ın akidesini benimsemeleri ile neticelendi. Nitekim bin senelik hâkimiyetin ardından kökleşmiş Helenistik kültür bile bunun karşısında âciz ve Roma orduları vatanlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Aynı şekilde resmî Bizans Devleti'nin mezhebi haricinde Hristiyan mezheplerin ortaya çıktığı bölgelerin hepsinde de İslâmî akide ve ibadet biçimleri yaygınlaşmıştır. Bölge insanları yeni dine iman edip ona samimiyetle gönül verdiler ve yeni dine usulleri ile beraber öylesine sımsıkı sarıldılar ki bu vaziyet eski tanrılarını kısa sürede unutturuverdi. İslâm dini Çin, Endonezya ve Hindistan, Arap Yarımadası, Mısır, Şam ve Endülüs'e uzanan bölgelerdeki halkların gönlüne öylesine kök saldı ki onların hülyalarını değiştirdi, ahlaklarına hâkim oldu, hayatlarının akışına tesir etti ve onlara dünya hayatının yorgunluklarını ve yükünü hafifletecek umutlar ekti. İzzeti ve şerefi kendilerine giydirdi. İşte bu din, aralarındaki anlaşmazlık ve siyasi farklılıklara rağmen onları birleştirmiş ve kalplerini birbirlerine ısındırmıştır."
Sayfa 54 - Köklü değişim yayıncılıkKitabı okudu
General Sherrill’in Türkçe’ye Cemal Bükerman tarafından tercüme edilen Üç Adam (Kemal Atatürk-Roosevelt-Mussolini) adlı 1937'de İstanbul'da yayınlanan kitabının 57. sahifesinde şu satırlar yer alıyor: “Mussollini'nin uzun zamanlar Kemal'in hareketlerini en büyük alâka ile takip etmiş olduğu herkesçe malûm bulunuyor. “1928’de, Milano'da Mussoloni şu şekilde beyanatta bulunuyordu: “Bugün İtalya'da bir devlet içinde iki devlet, iki hükümet ve iki şef mevcuttur! Ben Milano Ankara'sının kararlarında seri, nizam harici, muzaffer Mustafa Kemal'iyim; karşımda ebedi Bizans, zayıf ve kötürüm Roma İstanbul var.” “İşte bu, daha o zamandan Kemal'in almış olduğu vaziyeti Mussolini'nin ne şekilde anladığını meydana koymaktadır. “Fakat İtalya'lı bugün Türk hakkında acaba ne düşünüyordu? “Kemal hakkında ne düşeceksiniz?” Sualime karşı Mussolini şu cevabı verdi: “Bu da büyük cesarete malik bulunan diğer bir şahsiyettir. Osmanlı an'anesiyle bu ananenin Türkiye'de temsil ettiği her şeye karşı yapmış olduğu ihtilâl ile de bunu ispat eylemiş bulunmaktadır.”
Reklam
_Atatürk_ İktisat, ingiliz'in çekilmesi, Lenin, Şapka...
_İzmir İktisat Kongresi Açış Söylevi -1923_ _Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mutlu olmak için, insan varlığı için ne gerekse onların tamamı demektir. Efendiler, tarih, milletlerin yükselme ve düşmesi sebeplerini ararken birçok siyasî, askerî, sosyal nedenler bulmakta ve saymaktadır. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla,
Atatürk
_Bir gün ressamlar Türk'ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alıp yapıversinler. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne en aşağı 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Bu beşik tabiatın
Türklüğün Başına Gelenler
Vaktiyle muhtelif kavimlere mensup memuriyetçilerin bir ikbal Kabesi olan Bizans'ta kozmopolit bir sınıf teşekkül etmişti. Bu taife kendi kendine bir unvan aramış, nihayet "Şehri" tabirinde karar kılmıştı. "Şehri"nin milliyeti yoktu. Süruri'nin Refi-i Amidi'ye hitap ettiği "Men ve tu her du dine Şehriyem ki
Beş gün sonra (20 Temmuz 1919) Canik Mutasarrıfı Hamit Bey'in Samsun'dan gelen telgrafı şu idi: Bizans'ın artan rezaletleri karşısında ümitsizliğe düşen millet, doğudan bir ümit ışığı bekliyor. Buralara ve buradakilere öyle hayali şekil ve vücutlar veriyorlar ki, acaba bir şey var mı diye, ben de şüpheleniyorum. Kayıtsızlığımdan utanıyorum. Gerçi uyumuyoruz. Bir şey yapmak istiyoruz. Fakat bu şeyin şekil ve teorileriyle uğraştığımıza, uzun yollar seçtiğimize kaniim. Zamanın, halin beklemeye tahammülü yoktur. Memleketin vaziyeti, dakikadan dakikaya fenalaşıyor. Dolayısıyla fikirlerimizi kısa tutup, faaliyetimizi hızlandırmak gerekiyor. Bu hususta benim hatırıma gelen şudur:
Sayfa 65 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Üstüne aldığı imparatorluğun tarihçisi vazifesini zaman zaman unutan ve bilhassa bu ilk devirde Garp âleminin ve Bizans'ın ufak bir himmetle, vaziyeti kurtarabileceklerinde ısrar eden Von Hammer'in kalemi ondan bahsederken birdenbire yumuşar, bir azizden bahseder gibi bir hâl alır. Orhan hakikatte Horasan erlerinin silâh ve keramet arkadaşıdır. Daha doğrusu o devirden kalan birçok şey gibi onlar Orhan'ın devamıdırlar.
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.