Sorgulamak, sorular sormak, çocukken sahip olduğumuz ve sonrasında bizden çaldıkları en önemli yeteneklerimizden birisidir.
Yani Batılılar devlete bizden çok daha tâbi ve saygılıdırlar. Buna rağmen Batı’da “devlet” diye kutsal bir mefhum ve müessese yoktur. Teoriye göre devlet, bir kontratlar sistemi sonucunda oluşmuştur. Tarihîdir, gözle görülür bu. Oysa Doğu’da devlet ilâhîdir, kutsaldır.
Reklam
Estetik, duyusal bilginin bilimidir, konusu da duyusal yetkinliktir. Gerçekleştirmek istediği, güzel üstünde düşünme sanatıdır ve güzel olanı aramak, duyumsamak şeklinde de açıklanır. Kelimenin kökeni Yunancadır ve "aistehse", yani, "algılamak, hissetmek, duyumsamak" kelimesinden alınarak 1735 yılında Alexander Gottlieb Baumgarten tarafından felsefe literatürüne geçirilmiştir. O zamana kadar estetik kelimesi felsefeciler tarafından bu kadar önemsenmezken, ne oluyor da birden Hegel'in, Kant'ın, hatta Tolstoy'un da içine girdiği tartışmaların konusu oluyor? Çünkü Avrupa'da sanatın metalaşması, sanat eserlerinin alınır-satılır ticari bir konuma gelmesine sebep oluyor ve özellikle yeni zenginler arasında bu kez "İyi sanat nedir, kötü sanat nedir?" diye bir soru çıkıyor ortaya. Baumgarten'ın kelimenin üzerine eğilmesine sebep olan da bu sorular. İyi ve kötü zevk, yani iyi ve kötü sanat zevki, yani iyi sanat zevki eşittir güzel olan'a kadar uzanan bir tartışma...
Sayfa 145
Metroda koluma doladı kolunu, bıraktı öylece, "anlıyorum" dereesine, "patavatsızlık ettin, düşüncesizce davrandın gene her zaman olduğu gibi". Eve dönerken en çok sevdiği dondurmacıya uğradık yolda, deli olduğu o Fransız dondurmasından bir tabak yuvarladıktan sonra gevşedi, evle ilgili önemsiz bir şey üstünde konuşmaya
Sayfa 144
Yaşamdan ne beklediğimizin gerçek­ten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sor­mayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi.
Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan bilileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için, kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu üstlenmek anlamına gelir.
Sayfa 92
Reklam
1.000 öğeden 71 ile 80 arasındakiler gösteriliyor.