On yedi yaşındayken bir gün, Ankara Samanpazarından Kaleye çıkıyorum. Sağda, solda dükkanlar vardır. Yol Arnavut kaldırımı; daracık.
Yolumun tam tersinde, yukarıda yokuş aşağı yerde adamın biri bir kadını alabildiğine döğüyor. Kadın yere yıkıldı. Ben de çocukluğumdan beri -herhalde evde aldığımız terbiye gereği-, kadına ve hayvana karşı büyiik
İşte, bu yalancı dünyanın hali böyledir; insana bazen yokuş çıkartır bazen de indirir. Şu dönen felek oldum olası hep böyledir; insana bazen sevginin balını yedirir bazen de savaşın zehrini. Kimini göklere çıkarır, kimini de düşkün bir halde yerin dibine geçirir. Kimini ta ayın bulunduğu yerden çıkartıp kuyunun dibine sokar, kimini de kuyudan çıkartıp ayın bulunduğu yere kadar yükseltir. Kimini yüceltir padişah, kimini de denizin dibindeki balıklara yem yapar. Ey dünyayı yaratan! Senin bu birbirine uymayan görünüşlerine ne birini sevdiğinden ne de ötekini sevmediğindendir. Bunlar bizim anlayamayadığımız bir hikmetin sonuçlarıdır. Yeryüzünde bütün felaketler de, saadetler de senden! Senin ne olduğunu ben nerden bileyim? Sen neysen Osun.
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN
Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı.
– Üşüdün, dedim.
Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım.
– Neden böyle oldun, dedim.
Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Nasıl da değişiyor kişi zamanla
Güç o güç değil hız o hız değil
İnançlar sarsılmış, umutlar yitik
Bu kirli çağ bizim çağımız değil
Yeşiller, maviler kapkara olmuş
Yorgun eller, ayaklar, yollarsa yokuş
Ne açan güller var, ne öten bir kus
Güneş o güneş değil, yıldız o yıldız değil
Kökünden bir kurt girmiş ağaca
Yapraklar perişan, dal paramparça
Daha çok aldanacağız yaşadıkça
Anlasana bu ilk aldanışımız değil
Kitabı az önce bitirmenin verdiği büyük şok ve bu psikopatlardan kurtulmanın verdiği rahatlık ile ellerim kafamda 'O neydi öyle?' diyerek kitaba bakıyorum. Yani vay be! Vallahi evlerden ırak.. Kitaba büyük bir heyecanla başladım ve bu heyecan bir an bile sönmedi. Öncelikle o kadaaar akıcıydı kii. İlk başta (hatta sayfasını bile
O Ses Sen Değilsin
Diyelim ki ne yazacağımızı bulduk; olayı, kahramanı zihnimizde tasarladık. Yazar olarak niyetimizi ne ölçüde açık edeceğimizi ne ölçüde saklayacağımızı kurguladık. Değineceğimiz meseleleri, kullanacağımız mekânları, kanatlandıracağımız imgeleri seçtik. Bir öykünün iç dinamiğini yani merkezini teşkil edecek sorun yumağını
Anlatması ve inceleme yazılması zor bir metin okuyacaksınız. Bitirdiğinizde beni çok iyi anlayacaksınız.
Olaylar, 1800'lü yıllarda geçiyor. Napolyon Bonaparte'ı önce aşçısının gözünden görüyorsunuz. Daha sonra (anlatıcı karakterimizin) nasıl aşçı olduğunu öğreniyorsunuz. Ve şöyle bir his kaplıyor içinizi; her an bok gibi bir akışa