Han Duvarları
-Osmanzade Hamdi Bey'e- Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk
Platon (Eflatun) Devlet Adlı kitabın da gecen Mağara Benzetmesi
Şimdi, dedim, insan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ve aydınlanmamış olarak düşün. Bunu şöyle bir benzetmeyle anlatayım: Yeraltında mağaramsı bir yer, içinde insanlar. Önde boydan boya ışığa açılan bir giriş... İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından, boyunlarından zincire vurulmuş, bu mağarada yaşıyorlar. Ne kımıldanabiliyor ne de
Kitap Adı: Devlet Yazar: Platon Yayıncı: İş Bankası Kültür Sayfa 231 -237
Reklam
‘Bizim ile arzuladığımız Hak arasında sarp bir yokuş vardır. Biz doğa bakımından yokuşun ta dibindeyiz ve en zirvesine ulaşıncaya kadar sürekli bu yokuşu tırmanmaya devam ediyoruz. Zirvenin ardına ulaştığımızda ise, artık oradan dönmeyiz. Çünkü zirvenin ardında kendisinden ayrılınamayacak şeyler vardır.’ İşte bu, Ebû Süleyman ed-Dârânî’nin, ‘ulaşsalardı dönmezlerdi’ sözünün anlamıdır.
Sayfa 270 - Ebû Yakub Yusuf b. Yahlef el-KûmîKitabı okuyor
Karıncayiyen ürkek, gece yaşayan, nadir görülebilen bir hayvandır. Bunlardan birisini gündüz görmek yerliler için bizim bir derenin yokuş yukarı aktığını görmek kadar şaşırtıcı, olağandışı bir olaydır. Derenin aniden yerçekimini yendiği bazı durumları biliyor olsak bile daha az şaşırmayız. Büyük miktarda suyla çevrili yaşıyoruz ve suyun yerçekimine uymamaya karar verdiğinde neler olabileceğini kolayca hayal edebiliriz. İşte ilkel insan da kendi dünyasındaki olaylar hakkında böyle hisseder.
Kirli çağ
Nasıl da değişiyor kişi zamanla Güç o güç değil, hız o hız değil İnançlar sarsılmış, umutlar yitik Bu kirli çağ bizim çağımız değil Yeşiller, maviler kapkara olmuş Yorgun eller, ayaklar, yollarsa yokuş Ne açan güller var, ne öten bir kuş Güneş o güneş değil, yıldız o yıldız değil Kökünden bir kurt girmiş ağaca Yapraklar perişan, dal paramparça Daha çok aldanacağız yaşadıkça Anlasana bu ilk aldanışımız değil
Sayfa 258
On yedi yaşındayken bir gün, Ankara Samanpazarından Kaleye çıkıyorum. Sağda, solda dükkanlar vardır. Yol Arnavut kaldırımı; daracık. Yolumun tam tersinde, yukarıda yokuş aşağı yerde adamın biri bir kadını alabildiğine döğüyor. Kadın yere yıkıldı. Ben de çocukluğumdan beri -herhalde evde aldığımız terbiye gereği-, kadına ve hayvana karşı büyiik
Reklam
İşte, bu yalancı dünyanın hali böyledir; insana bazen yokuş çıkartır bazen de indirir. Şu dönen felek oldum olası hep böyledir; insana bazen sevginin balını yedirir bazen de savaşın zehrini. Kimini göklere çıkarır, kimini de düşkün bir halde yerin dibine geçirir. Kimini ta ayın bulunduğu yerden çıkartıp kuyunun dibine sokar, kimini de kuyudan çıkartıp ayın bulunduğu yere kadar yükseltir. Kimini yüceltir padişah, kimini de denizin dibindeki balıklara yem yapar. Ey dünyayı yaratan! Senin bu birbirine uymayan görünüşlerine ne birini sevdiğinden ne de ötekini sevmediğindendir. Bunlar bizim anlayamayadığımız bir hikmetin sonuçlarıdır. Yeryüzünde bütün felaketler de, saadetler de senden! Senin ne olduğunu ben nerden bileyim? Sen neysen Osun.
Sayfa 646Kitabı okudu
YALNIZLIĞIN YARATTIĞI İNSAN Pardösüsünün kürklü yakasını kaldırınca üşüdü mü diye baktım. Aslında soluk esmer yüzü balmumu gibi sararmıştı. – Üşüdün, dedim. Kaşını kaldırdı. Yanağındaki çıban yerinde kan yoktu. Durdum. Yüzünü avuçlarıma alıp ovaladım. – Neden böyle oldun, dedim. Güldü. Karanlığa doğru tükürdü. Başını iki tarafa şiddetle
Nasıl da değişiyor kişi zamanla Güç o güç değil hız o hız değil İnançlar sarsılmış, umutlar yitik Bu kirli çağ bizim çağımız değil Yeşiller, maviler kapkara olmuş Yorgun eller, ayaklar, yollarsa yokuş Ne açan güller var, ne öten bir kus Güneş o güneş değil, yıldız o yıldız değil Kökünden bir kurt girmiş ağaca Yapraklar perişan, dal paramparça Daha çok aldanacağız yaşadıkça Anlasana bu ilk aldanışımız değil
Sayfa 258
404 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.