Günümüz dünyasında zihinleri istila etmiş ne kadar lüzumsuz bilgi var. İnternet ağlarından bilgi zannedilerek öğrenilen yahut ekranlardan size malumatfuruşluk taslayan lüzumsuz sitelere bir bakın. Bilgi üretir gibi görülen bu mesailerin koca tembellikler olduğu ortada değil midir? Yalnızca merak giderici ne kadar lüzumsuz bilgiye sahipsiniz, bir
Sayfa 107Kitabı okudu
Kişioğlu hangi işi yaparsa yapsın, ama yaptığı iş insanlığın hayrına olsun. Bu da kişinin işini severek yapmasına, yaptığı işin hayrına inanmasına yol açar.. Zaten "İnsanların en hayırlısı, insanlara yararlı olan!" değil midir? O halde insanlığın hayrına çalışan kişi, kendi hayrına da çalışıyor demektir. Akıl sahibi kişiler, insanlığın
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
“Aslında kendime karşı utanç duymamı gerektiren belli bir şey de yok,” dedi. “Hiçbir şey. İçimi dökmek için konuştuğumu da sanmayın. Ama insanlığı düşününce rahatım kaçıyor.” Taptaze bir vicdanı olmasını istiyordu -kendisi böyle diyordu: Taptaze, öyle bir vicdan ki her zaman yerine getirmekte olduğu görevlerinin dışında başka sorumluluklar,
Sayfa 29 - Helikopter Yayınları
İnsan yaşlanır;içinde o derin zayıflık hissini, kayıtsızlığı, rahatsızlığı hisseder, bütün bunlar ilerleyen yaşa gelir; böyle hissedince de sadece hasta olduğunu düşünür, bu can sıkıcı durumun belli bir nedeni olduğunu düşünerek korkularını bastırır ve hastalıktan kurtulduğu gibi bu durumdan da kurtulmayı ümit eder. Boş düşünceler ! Yaşlılığın bir hastalık olduğu düşünceleri. Yaşları ilerledikçe insanları dine yönelten şeyin ölüm ve ölümden sonraki şeylerin korkusu olduğunu söylerler. Fakat,kendi deneyimim beni şu inanca yöneltti; Böyle korku ve düşüncelerden apayrı olarak, dini duygular biz yaşlandıkça gelişme eğilimi gösterirler, çünkü ihtiraslarımız ateşini yitirdikçe, hayal güçlerimiz ve duygularımız köreldikçe aklımız daha rahat işler hale gelir, bir zamanlar aklımızı çelen imgeler, arzular ve hevesler arındıkça Tanrı, gizlendiği bulutların arkasından görünür, ruhumuz bütün aydınlıkların kaynağı olan bu varlığı hisseder, görür ve ona yönelir, bu yöneliş doğal ve kaçınılmazdır; dünyasına canlılığını ve cazibesini veren her şeyi artık yitirmekte olduğumuz için, o muazzam varoluş artık içsel ya da dışsal etkilerle desteklenmediği için, kalıcı bir şeye, bizi asla yanıltmayacak bir şeye tutunma ihtiyacı hissederiz; bir gerçekliğe, mutlak ve ebedi bir gerçeğe tutunmak isteriz. Evet, kaçınılmaz bir biçimde Tanrı'ya yöneliriz; bu dini duygu, doğası gereği öyle saftır ve bunu yaşayan ruha öyle bir mutluluk verir ki, diğer bütün yitirdiklerimizi telafi eder.
Sayfa 232Kitabı okudu
Ümitlerimiz tek tek nasıl suya düşer. Kurduğumuz saf yarınlar nasıl bulanıktır. Cehalet tüm dünyada nasıl hüküm sürer. Bize hepimizin sahibesi, olum anlatır. Gününü kimi eğlencede, kumarda öldürür. Kimi hünerlerini zarif sanatlara işler. Kimi her bakışta dünyayı tepeden görür. Kimiyse iştahını kabartan arzulan gizler. Boş düşünceler. dilekler ve türlü türlü dertler Bürünüp farklı biçimlere yaradılıştan itibaren. Yatılır dön bir yana bu günahkâr dünyada; Talih, hercaidir her zaman Her şey fanidir, nahiftir bu gök kubbe altında, Yâlnız ölüm zamana direnir ebediyen.
Çamaşırcı Cennet Abla ve Şoför Ahmet
Yanında birden bir otomobil klaksonu! Döndü. Tüccar Nebi Bey’in şoförü Ahmet. Güldü: “Uğurlar olsun Cennet Abla!”
Everest Yayınları
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.