Narnia serisi çocuklar için yazılmış olduğundan, masalsı bir havası var, herkese hitap etmeyebilir bu. Şahsen ben bu masalsı havayı çok seviyorum. Arada yorucu kitaplara ara verip böyle masalsı çocuk kitapları okumak bana çok iyi geliyor. Keşke yaşadığımız dünyadan sıkıldıkça Narnia'ya biz de gidebilsek.
Polly'nin hiç arkadaşı yoktur ta ki bir gün yan komşularının bahçesinde bir çocuk görünceye kadar. Adı Digory'dir, kirli yüzüyle babasının Hindistan'a çalışmaya gittiğini, annesinin çok hasta olduğundan, teyze ve dayısının yanına yerleştiklerini ağlayarak anlatır ve ekler "sen olsan sen de ağlardın."
Kısa süre içinde Digory ile Polly'nin arkadaşlığı ilerler. Çıktıkları keşifte, yanlışlıkla girdikleri Andrew Dayı'nın odasından ayrılmaları zor olacaktır, çünkü Andrew Dayı'nın başka planları vardır. Böylece evrenler arası yolculuk başlar. Bilmeden girdikleri bu macerada yollarını bulmaları, peşlerine takılan kötülükten kurtulmaları gerekir.
Narnia evreni kuşkusuz çok büyülü ve güzel. Orda yaşamayı kim istemez ki, yere karamel dikince karamel ağacınız oluyor :) Ama ben Charn evreninin karanlığını da çok sevdim, betimlemeleri, illustrasyonlarıyla çok hoş bir kitap. Yazarın dili çok akıcı ve esprili.. Karşınızda oturup masal anlatır gibi.