Bizim çektiğimiz acıyı gerçekte kimse bilmiyor.
Bir gün büyüyüp de geriye dönüp baktığımızda tüm bu acı ve kederlerin ne kadar saçma olduğunu hayal meyal hatırlatacağız belki de. Fakat tam bir yetişkin oluncaya dek geçecek olan bu uzun ve korkunç süreyi nasıl geçirmeliyiz ki? Kimse bunu öğretmiyor. Kendi haline bırakılması gereken kızamık gibi bir şey mi bu acaba? Ama kızamıktan ölenler, gözlerini kaybedenler de var. Kendi haline bırakmak olmaz. Günlerimizi böyle kâh bunalıp kâh kafamız atarak geçirirken, içimizden geri dönüşü olmayan yollara sapıp tüm hayatı harabeye dönenler, hatta canına kıyanlar bile çıkabiliyor. Olan olduktan sonra ahali, "Tüh, az daha yaşasaydı, anlayacaktı, biraz daha büyüseydi her şey doğal akışına girerdi," diye istedikleri kadar pişman olsunlar faydası yok. Kendilerini bizim yerimize koysalar, tüm o acıları çekerken dayanabildiğimiz yere kadar dayanıp, belki biri faydalı bir şey söyler diye dikkat kesildiğimizde, karşılığın da hep aynı yavan tavsiyelerin, teskin edici sözlerin tekrarlandığını, nasıl utanç içinde yüzüstü bırakıldığımızı görecekler. Sadece bugünü düşündüğümüz sanılmasın. Uzaklardaki dağları parmakla gösterip, “Oraya çık da bir bak, her şey daha net görünecek,” dediklerinde eminiz doğru söylüyorlar, bundan şüphemiz yok ama bu korkunç karın ağrısına rağmen, ağrıyı görmezden gelenlerin, “Hadi, hadi, az kaldı, şu dağın tepesine çık tamam”dan başka bir sözlerini işitmiyoruz. Birileri kesin yanlış yapıyor.