Kanserden ölen Erma’ın ölmeden önce yazdığı, pek çok kişinin aklını başına getireceğini düşündüğüm yazı.
“Hastayken yatağa girer dinlenirdim.
Ben olmadığım zaman her şey
kötüye gidecek diye düşünmezdim.
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım.
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim.
Yerler kirlense, masa örtüm
Hiç mutlu olmamış, dünyaya sadece acı çekmek için ufak bir gezinti yapmaya gelmiş olan birinin ölümü korkunç bir şeydir. Bir gülümseyişinin anısını saklamak bile çok zor.
Fournier okumak hep çok sıcak keyifli bana kara mizah sevdiren bir süreçti. Ancak bu kitabı ile bu okuma öyle olmadı. Kısacık sayfaları duygusal olarak o kadar zorlanarak okudum anlatamam. Bu sefer kara mizahı daha da üzülmemize olayı daha trajik hale getirmemize sebep oldu.
Sıradan gündelik yaşam içinde düşünemden çocuklarınız işe yaptığınız konuşmaların, aktiflerin, sürecin değerini anlamanıza yardımcı oluyor. Kendi içinde bunları yapamamanın verdiği öfkeye de şahit olacak ve yazarın çaresizliğini üzüntüsünü okuyacaksınız. Kim için daha zor anne/baba için mi engelli çocuklar için mi? Fournier’in tanrıya kendine zaman zaman çocuklarına olan öfkesini hayal kırıklığını buruk bir yerden okuyacaksınız.
Bir zaman, Resûl-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) Hazret-i Ömer Radıyallahu Anh'a yahudi çocukları içinde birisini gösterdi. "İşte sureti!" dedi. Hazret-i Ömer (Radıyallahu Anh), "Öyle ise ben bunu öldüreceğim." dedi. Ferman etti: "Eğer bu Süfyan ve İslâm Deccalı olsa, sen öldüremezsin; eğer o olmazsa, onun suretiyle
Güç ve kontrolün, son derece hazırlıklı olduğunu düşündüğünde bile her an kayıp gidebileceğini anlamıyorsun. Bu iki şeyi elde etmesi kolay değildir. Elinde tutmaksa çok daha güçtür.
Martin diyordu ki ben Ruth'un hasta halini bile seviyorum. O hasta olduğunda biraz huysuz ve aksi olurdu. Biraz da gergin. Lakin onu o halde bile sevmek Martin'e çok tatlı gelirdi.
Ruth, hasta olmayı hiç istemez ve sevmezdi de. Lakin Martin onu öyle severdi ki o hastayken dayanamaz o da hasta olurdu.
Bir gün beraberlerken Ruth çok hastalanmıştı. Sonra Martin onu iyileştirmek için çabalamıştı. Vitamin hapları, yoğun ilgi, sevgi...
Lakin hastalık bu bir süre beklemek, bir süre çekmek gerekir. Ne yaparsanız yapın o zamanın geçmesi gerekir.
Öyle olunca Martin de karar vermişti. "Ben de onunla yanacağım. Ben de onunla ateşe atlayacağım. Acı çekeceğim, ağlayacağım. Lakin onun alevlerinde aydınlanacağım. Bedenim acı çekecek, ruhum huzur bulacak. Zira o alevler bilahare bana merhem olacak."
Sonra Martin karar verdi. Ben de onunla hasta olacağım. Hastayken mütemadiyen onu düşüneceğim. İçimi büsbütün onunla dolduracağım. Hem o öyle hastayken ben böyle dipdiri, capcanlı rahat edemem ki.
Sonra Martin, Ruth'u öpüşleriyle, sevmeleriyle kucaklayıp duruyordu. Ruth'a olan ilgisini, sevgisini tamamen gösteriyordu.
Martin böyle yapıyordu. Çünkü Martin, başka türlü bir sevmek bilmiyordu.
Martin neyse oydu. Martin sevdi mi zarar da görmeyi göze alırdı. Bazen acı çeker, üzülür ama yine de severdi.
Çünkü Martin bilirdi ki kendisinin kırıldığı, üzüldüğü yerden o tekrardan çiçek açardı.
Bilhassa Martin daha iyi olmaya başladığında o çiçeği tekrardan yârine sunardı. Yâri mutlu olsundu. Onun tek istediği artık buydu..." (Martin'den)
#FrancaRame İtalyan tiyatro oyuncusu ve oyun yazarıdır. Nobel ödüllü oyun yazarı #DarioFo ile evlenmiş ve yine yazar-yönetmen olan bir oğulları olmuş. Dönemlerinde tiyatrolar din adamlarına bağlıymış ve yoğun bir sansür varmış. Oyunları başta hiçbir gerekçe gösterilmeden yasaklanmış ama gördükleri destek ile sahneye çıkmayı başarmışlar. Bu kitapta
Çocukluğumda içinden çıkılmaz bir kafa karışıklığıyla, ergenliğimde güçlü bir öfkeyle şimdilerdeyse garip, huzurlu, anlayışlı bir kabullenişle irdeliyorum özgür iradeyi. Olmak zorundadan olmalıydıya sonrasında ise olabilirdi belki de diyerek kabul ediyorum olmadığını. Özgür irade yalnızca bir yanılsamadan ibarettir. Tıpkı tanrı gibi o da
Bir çift yürek artık kült bir eser olmuş kitaplar dan biridir.hakkında o kadar çok medhiyeler dökülmüştür ki artık heykeli bile dikilebilir yazarın belki de türünün ilk örneklerinden biri olması sebebiyle olabilir. Konusu buna benzer bir çok kitap olduğu gibi ,buna benzer kitaplara örnek olarak Ferrari'sini satan Bilge , Simyacı vb örnek
Çadırda yaşayamam. Sen de insansız yaşayamazsın. Ama her şeyi bırakıp ıssız bir yerde yaşama fikri beni çok cezbediyor. Ne için yaşıyoruz sorusu çok kuvvetli. Herkesi hep daha fazlası için mücadeleye sokan bu düzen çok saçma geliyor. “Daha fazlası”nı istediğim hiçbir hayalim, hiçbir ihtiyacım sistemim “daha fazlası” ile örtüşmüyor. Bu yüzden