Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Elimden geleni yaparım ama nedense onun karşısına çıkınca hep içimden patavatsızlık etmek ya da devrimci ruhumu dışarı vurmak geliyor. Bu benim lanetim, kendime engel olamıyorum.”
Kısacası, bir şey anlayamıyorum. Diğer insanların acısının doğasını, seviyesini, hiçbir şeyi anlayamıyorum. Belki de onların "praktik" ıstırabı, o yemek yemekle dindirilen türden ıstırab, aslında ıstırabın en aşırı biçimidir; belki de cehennemin en derin katlarındakı işkenceler gibi o kadar korkunç bir ıstıraptır ki benim "bir düzine lanetim" onun yanında önemsiz kalır. Bilmiyorum. Yine de, durum buysa, buna nasıl tahammül ediyorlar? her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı egoist olabilirler mi? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte... Acaba geceleri rahat uyuyorlar mı, sabah dinç uyanıyorlar mı? Nasıl rüyalar görüyorlar? Yolda yürürken ne düşünüyorlar? Para mı? Eminim tek mesele bu değildir. İnsanlar yemek için yaşıyor sözünü duymuş olsam da para için yaşadıklarına dair bir şey duyduğumu hatırlamıyorum. Hayır. Fakat özellikle söyleyecek olursam... Hayır, bunu da anlayamıyorum. Düşündükçe daha da anlayamaz hale geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşmam bile. Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum.
Reklam
Mutlu muyum? Aslında küçüklüğümden beri insanlar sürekli şanslı biri olduğumu söylüyor ama bana sorarsanız cehennemde gibi hissediyorum, bana şanslı olduğumu söyleyenlerse benimkiyle kıyaslanamayacak ve ölçülemeyecek kadar mutlu görünüyorlar. O kadar sefildim ki bazen bir düzine lanete maruz kaldığımı düşünürdüm, bunlardan herhangi biri normal bir
1999 depreminden birkaç gün önce Adapazarı’na gitmiştim ve doğduğum şehrin çirkinliği ve haşinliği karşısında içimde taşkın bir öfke kabarmıştı. Zihnimde bir bir yıkmıştım çocukluğumdaki güzelliğinden en küçük bir iz bile taşımayan bu şehrin yeni yapılarını. Ardından deprem oldu, o çirkin yapılar gerçekten yıkıldı. Müthiş bir suçluluk duydum, sonra bu hissi unuttum. Derken 2009’ a Van’a gittim, ilk kez gittiğim bu şehrin çirkinliği yine aynı şekilde içimde bir öfke doğurdu. Bir an önce bu çirkin şehirden gitmek istedim. Van da aynı şekilde yıkıldı, yerle bir oldu. Zihnimde yıktığım bu çirkinlikleri yıkan şey benim lanetim değil elbette, kötü yapılaşmanın bedeli. Öyle parapsişik güçlerim yok, ama yine de gittiğim şehirlerin çirkinliği karşısında öfkelenmeyeceğime dair kendime söz verdim, sanki tutabilirmişim gibi.
Sayfa 24 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Kısacası, bir şey anlayamıyorum. Diğer insanların acısının doğasını, seviyesini, hiçbir şeyi anlayamıyorum. Belki de onların "pratik" ıstırabı, o yemek yemekle dindirilen türden ıstırap, aslında ıstırabın en aşırı biçimidir; belki de cehennemin en derin katlarındaki işkenceler gibi o kadar korkunç bir ıstıraptır ki benim "bir düzine lanetim" onun yanında önemsiz kalır. Bilmiyorum. Yine de, durum buysa, buna nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar? Bu kadar katı egoist olabilirler mi? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte... Acaba geceleri rahat uyuyorlar mı, sabah dinç uyanıyorlar mı? Nasıl rüyalar görüyorlar? Yolda yürürken ne düşünüyorlar? Para mı? Eminim tek mesele bu değildir. İnsanlar yemek için yaşıyor sözünü duymuş olsam da para için yaşadıklarına dair bir şey duyduğumu hatırlamıyorum. Hayır. Fakat özellikle söyleyecek olursam... Hayır, bunu da anlayamıyorum. Düşündükçe daha da anlayamaz hale geliyorum ve kendimi, yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşamam bile.Neyi nasıl söylemem gerektiğini de hiç bilmiyorum.
Tembel Obur
“Biraz daha oturursam öleceğim kesin. Böyle beklemek sadece acı veriyor ve bu şekilde sonumun gelmesini beklemek bana göre değil demek isterdim fakat bu tam da benlik bir hareket. Eylemsizlik benim hayat biçimim. Kızsam da, sevsem de, üzülsem de, özlesem de harekete geçmemek benim lanetim. Bu eylemsizlikten ne kadar hoşnut olmasam da her zaman mantıklı bir açıklamam vardır. Bu yüzden bu eylemsizliklerin senin gözünde beni haksız yapmasına izin vermem. Fakat içten içe gerçekleri bildiğimden kendime de çok kızarım. Ama dediğim gibi kızsam da eyleme geçmediğimden o kızgınlık da anlık olarak gelir ve geçer. En büyük eylemim yazmak, o da açıktan değil. Hatta baya kapalı. O kadar kapalı ki söylemek istediğim şeyi bile söylemem. Mesela bu kadar gevelemenin altında çok basit bir şey yatıyor ama açıktan söyleyemiyorum. Aslında üstü kapalı bile söylemedim henüz. Çünkü söylersem bu açık bir eylem olur ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalırım. En iyisi bir şey yapmadan, demeden çekilmek. Her zamanki gibi.”
Reklam
Tembel Obur
“Biraz daha oturursam öleceğim kesin. Böyle beklemek sadece acı veriyor ve bu şekilde sonumun gelmesini beklemek bana göre değil demek isterdim fakat bu tam da benlik bir hareket. Eylemsizlik benim hayat biçimim. Kızsam da, sevsem de, üzülsem de, özlesem de harekete geçmemek benim lanetim. Bu eylemsizlikten ne kadar hoşnut olmasam da her zaman mantıklı bir açıklamam vardır. Bu yüzden bu eylemsizliklerin senin gözünde beni haksız yapmasına izin vermem. Fakat içten içe gerçekleri bildiğimden kendime de çok kızarım. Ama dediğim gibi kızsam da eyleme geçmediğimden o kızgınlık da anlık olarak gelir ve geçer. En büyük eylemim yazmak, o da açıktan değil. Hatta baya kapalı. O kadar kapalı ki söylemek istediğim şeyi bile söylemem. Mesela bu kadar gevelemenin altında çok basit bir şey yatıyor ama açıktan söyleyemiyorum. Aslında üstü kapalı bile söylemedim henüz. Çünkü söylersem bu açık bir eylem olur ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalırım. En iyisi bir şey yapmadan, demeden çekilmek. Her zamanki gibi.”
Kısacası,bir şey anlayamıyorum. Diğer insanların acısının doğasını, seviyesini, hiçbir şeyi anlayamıyorum. Belki de onların “pratik” ıstırabı, o yemek yemekle dindirilen türden ıstırap, aslında ıstırabın en aşırı biçimidir; belki de cehennemin en derin katlarındaki işkenceler gibi o kadar korkunç bir ıstıraptır ki benim “bir düzine lanetim” onun yanında önemsiz kalır. Bilmiyorum. Yine de,durum buysa,bunu nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden ,umutsuzluğa kapılmadan,intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl anlatıyorlar? Bu kadar katı egoist olabilirler mi ? İşlerin böyle olması gerektiğinden o kadar eminler ki kendilerinden bir kez bile şüphe duymuyorlar mı ? Eğer öyleyse, sanırım katlanmak daha kolay olabilir. Merak ediyorum, insanların böyle olup olmadığını ve onları mutlu eden şeyin bu olup olmadığını merak ediyorum. Bilmiyorum işte… Acaba geceleri rahat uyuyorlar mı,sabah dinç uyanıyorlar mı? Nasıl olur rüyalar görüyorlar? Yolda yürürken ne düşünüyorlar? Para mı ? Eminim tek mesele bu değildir. İnsanlar yemek için yaşıyor sözünü duymuş olsam da para için yaşadıklarına dair bir şey duyduğumu hatırlamıyorum. Hayır. Fakat özellikle söyleyecek olursam… hayır bunuda anlayamıyorum. Düşündükçe daha da anlayamaz hâle geliyorum. Ve kendimi yalnızca benim tamamen farklı olduğum şeklindeki korkunç, rahatsız edici düşüncenin saldırısına uğramış buluyorum. İnsanlarla genelde konuşamam bile. Neyi nasıl söylemen gerektiğini de hiç bilmiyorum.
339 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
‘İnsani yönden yozlaşmış bir cadı. Lanetli bir prens ve ikisinin kaderini birbirine bağlayan bir kehanet.’ Merhaba Sizlere güzel bir fantastik kitap yorumu ile geldim. Bu kitapta, lanetler kol geziyor. Periler istenmiyor. Bir krallığın ve prensin kaderi bir kahine bağlı. Ve aşk her zaman kazanır dediğim yerde yazar olayları uzatmayı seçiyor.
Violet Dikenlerin Menekşesi
Violet Dikenlerin MenekşesiGina Chen · Artemis Yayınları · 2023151 okunma
352 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 saatte okudu
Gökyüzünün Diğer Tarafı || Kişisel düşünce ve yorumum
Deliriyorum bu türü seviyorsanız beklemeyin alın okuyun. Konusu, işleyişi çok harikaydı. Sevmediğim bir detay var keşke olmasaydı da şu kitabı alnıma yapıştırıp dolaşsaydım ama işte... Asla sıkmadı oldukça sürükleyiciydi tersköşeleri de güzel vurdu asla tahmin edemedim. Basım olarak birkaç yazım hatasına falan yine denk geldim ama hatasız kitap yok sanırım, bu da benim lanetim. Sonu da beni delirtti ikinci kitaba uçuyorum hemen, okusam mı düşünceniz varsa mutlaka okuyun pişman olmazsınız.
Gökyüzünün Diğer Tarafı
Gökyüzünün Diğer TarafıAmie Kaufman · Ephesus Yayınları · 2022371 okunma
Reklam
Golden retreiver enerjim var benim. Bu da benim lanetim...
123 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.