“Düşün! Bize, matematik dünyasının kurgusal ve sonsuz olduğu öğretildi. Bunu kabul ederim. 1’den sonra 2 gelir dendi. Bunu da kabul ederim. Ama sonra, 1 ile 2 arasındaki sonsuzluğu düşündüm. Peki o nereye gitti? İrrasyonel sayılar varken bir sayıdan sonra diğer bir tam sayı nasıl gelebilir? Eğer 1’den sonra virgül konursa ve bunun da kıçına sonsuz sayı konabiliyorsa 2 nasıl gelir? İşte! Soru bu! Yanıtsız bir soru. Ve işte matematiğin hatası! Dolayısıyla matematik yok. Onun üzerine kurulmuş dünya düzeni de yok... Ama ben anlayabilirim. Anlayabilirim bu sorunu. Ve o zaman ortaya yaklaşık sayılar çıkar. Yani hiçbir sayı tam değildir. Hepsi tama yaklaşır. Ama varamaz. Demektir ki, 1,999...9’u bize 2 diye yutturmaya çalışan bir dünyanın çocuklarıyız.”
"nedir sonsuzdan bir önceki sayının adı / diyelim sonsuz eksi bir / sonsuz eksi bir /hayatın adıdır bu" Nedir Sonsuzdan Bir Önce, Turgut Uyar
Feridun Düzağaç'ın şu şarkısı yankılanıyor. "Kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz / Bu matematik bizi kandırıyor hocam"
Hayat = zevk - acı. Sonuç pozitifse yaşamışsındır hayatı. Negatifse ölmüşsündür doğduğun gün. Tabiî bir de sıfır ihtimali var. Bu durumda ise zamanın yetmemiştir hayatı anlamaya.
Beni en çok işin içinden çıkamadığım denklemler bunaltıyordu: a=b'ye ve b=c'ye, o halde a=c'ye. Tanıma göre a, b'den farklıydı; öyleyse bırakın c'yi bir yana b'ye nasıl olup da eşit olabiliyordu? Eşitlik söz konusu olduğunda hep a=a'ya, b=b'ye vb. deniyordu. Bunu anlıyordum ama a=b bence büyük bir yalan ya da bir üç kağıttı. Öğretmen, yaptığı paralel çizgilerin tanımına ters düşerek bu çizgilerin sonsuzda birleştiklerini varsaydığında da sinirleniyordum. Bence bu yalnızca cahilleri kandırabilecek aptalca bir numaraydı ve bu nedenle hiç üstüme alınmıyordum. Zihinsel ahlakımın bu keyfi tutarsızlıklarla savaşması ömür boyu matematiği anlamamı engelledi. Iyice yaşlanana dek sınıf arkadaşlarım gibi karşı çıkmadan, a=b denklemini ya da güneş=ay, köpek=kediyi kabul edebilseydim matematik beni ömür boyu kandırabilirdi ama bugün, seksen üç yaşımda, acaba ne kadar kandırabilirdi diye kuşkuya düşüyorum. Yaşamın boyunca, doğru dürüst hesap yapabilmeme karşın, nasıl olup da matematikle bir türlü bağdaşamadığım sorusuna yanıt bulamadım. Ahlaksal açıdan matematikten neden kuşku duyduğumu da hiç anlayamadım.
Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu takdirde, kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir; kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalini hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir.
Dört kere beş on iki eder, dört kere altı ise on üç, dört kere yedi -ah! Hiçbir zaman yirmiye ulaşamayacağım! Aman çarpım tablosu bir şey ifade etmez zaten...(Bu matematik bizi kandırıyor hocam)
Dört kere beş on iki eder, dört kere altı ise on üç, dört kere yedi -ah! Hiçbir zaman yirmiye ulaşamayacağım! Aman çarpım tablosu bir şey ifade etmez zaten...
Sayfa 13 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 12. Basım: Aralık 2020, İstanbulKitabı okudu