“En üzücü olan ise toplumların, farkında olmadan kadınları insan olarak değil de işçi gibi görmesi ve göstermesi. Yemek yapıp çocuk bakarlar, iş yerinde erkeklerden daha çok çalışmak zorundadırlar. Bir de eğer işlerinde başarılı olurlarsa başka türlü yaftalanırlar. Evlenip yuva kurmalıdır ki başına bir şey gelmesin, bir kadın kendi hayatını yaşarken başına neden bir şey gelsin ki! Ama aileler, onları bu ihtimali kafalarına kakarak büyütür. Aksine erkekleri büyütmeleri gerekiyor, kız çocuklarına verilen nasihatlerin sadece yarısı erkek çocuklarına verilse bu kadar başına buyruk ve ‘erkeksin, istediğini yaparsın’, ‘erkeksin, bir şey olmaz’ ana fikriyle büyütülmese, kadınlar hayatlarını görünmez bir korkuyla, bir kafesin içinde yaşamak zorunda kalmazdı. İki çocuğun var, birini diğerinden korumak için ona sürekli geride durmasını, sessiz kalmasını tembihliyorsun; diğeri de durum öyle olmalı sanıyor. Aileden gelen terbiye bir ağacın köküne benzer, kök nasılsa ağaç da öyle yetişir. Toplumlar da böyledir; nasıl öğrendilerse öyle öğretmeye, bir şeyi doğrusuna yanlışına bakmadan o şekilde aktarmaya devam ederler, sonuç ortada ama hiç kimse dönüp neyi yanlış yaptığını sorgulamıyor.”