Yeryüzünün üstün bir anlamı bulunmadığına, ezilmiş yitmiş kişiler olduğumuza, bir zamanlar, ikimiz de inanmıştık. Bugün, bir bakıma yine aynı inancı taşıyorum. Ama bu inançtan, sizin o zaman savunduğunuz ve bunca yıldır tarihe sokmaya çabaladıklarınızdan apayrı sonuçlar çıkardım ben, bugün kendi kendime şöyle diyorum: Eğer o zamanlar
Ben kendi adıma yaşadığım şeylerden aşkın bir huzursuzluk anı olduğu sonucunu çıkarıyorum. Aşk çözüldüğü zaman zaten sevgiye çözülüyor bana göre... Öncesinde ise aşk zaten bir terslik, bir olağandışılık...
Sayfa 296Kitabı okudu
Reklam
"Bu Su Hiç Durmaz"da ben bir hüzün alırım. Her şey devam eder, su yine akar, yine gider ve hayat sürer. Sen de istediklerini yapamayabilirsin ama hayat aktığı için onunla beraber akarsın. Bir tür kabulleniş hüznü...
Sayfa 292Kitabı okudu
Babası
Fetullah Gülen’in babası Ramiz Efendi 1905 doğumlu. Onun en çok etkilendiği kişilerden biri. O halde babasını da ondan izleyelim: “... Babam dikkatli yaşardı namazlarına çok dikkat ederdi. Onun da gözü yaşlıydı. Vaktini hiç zayi etmezdi. Tarladan eve geldiğinde ayağının çarığıyla, yemek hazırlanıncaya kadar, hemen bir kitap açar ve okurdu. Onda kitap okuma bir zevkti. Yolda gidip gelirken de ağzı boş durmaz, ya Kur’an okur ya da yeni ezberlediği Arapça veya Farsça bir beyti tekrar ederdi... Gayretliydi. Okuma-yazmayı kendi şahsi gayretleriyle öğrenmişti... Sahabe efendilerimize cinnet derecesin de bir sevgisi vardı. Onun sahabeden bahseden kitapları hep aşınmış ve yer yer yırtılmıştır. Kim bilir her birini kaç defa okumuştur. Diyebilirim ki, sahabe sevgisini bana ve kardeşlerime babam aşıladı. Biz, küçüklüğümüzden beri, onları kendi aile fertlerimizden birer parça gibi kabullendik ve öyle de sevdik. Babam sahabeden bahsederken, gözleri hep bir meçhule doğru kayar ve anlattığı sahabenin hayaline dalar giderdi...” Fetullah Gülen bunları anlatırken insanın aklına hemen şu soru geliyor, bu kadar sahabe aşkına sahip birisi çocuklarına sahabeden isim veremez miydi? Oysa verdiği isimler; Fetullah, Sıbgatullah ve Mesih.
Gönül...
 Ata belinden bir zamân anasına düşdi gönül  Hak'dan bize destûr oldı hazîneye düşdi gönül Anda beni cân eyledi et ü sünük kan eyledi Dört on güni diyicegez degirtmege düşdi gönül Yürüridüm anda pinhân Hak buyrugı virmez amân Vatanumdan ayırdılar bu dünyeye düşdi gönül Beni beşige urdılar elüm ayagum sardılar Öndin acısın virdiler tuz
"Vagonun arasından gelen kompartımanın açılan sesiyle o yöne doğru döndü, dumanı tüten sigarasını parmakları arasında sıkıştırırken uykudan şişmiş iri gözler kesiştiler. Kızın gözleri uykudan değil, korkudan bu derece açılmıştı. Maya Efnan'dan yayılan buram buram korku dalgası Yargıcı'nın öfkelenmesine neden olurken sigarayı bir hışımla dışarı atıp vagonun içine doğru kızın olduğu noktaya yürüdü. Ellerini refleksle kızın omuzlarına yerleştirirken gözleri etrafa tarıyordu. "Nerede?" dedi Fetih avını bekleyen bir aslanın sabırsızlığıyla. Kızı bu kadar korkutan şeyin nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Maya, başka bir endişe dalgasıyla etrafa bakınırken "Kim?" diye soludu. Karamel rengi gözler kızla yeniden buluşunca orada onlardan başka kimse olmadığını algılamıştı. Kız bir yabancıdan değil, onun yokluğundan korkmuştu. Şu an yaşadığın şey beklenmedik, bir o kadar da yabancıydı. İlk defa biri adamın yokluğuyla endişeleniyor, ona ihtiyaç duyuyordu. Düşmanından yayılan hissettiği korku dalgası kendisiyle alakalıydı. Uzak durmak kızı tedirgin mi ediyordu? Bedenini ele geçiren bu yeni hislerin arasında mantıklı birkaç kırıntı aradı, duran trenle ikisi de kendine gelirken bakışların yoğunluğu kızı esir almış gibi olduğu yere kilitlenmişti. Neler olduğunu ikisi de yeni yeni keşfederken, birlikte yola çıktıkları bu serüvenin sonunun hiç de hayırlı olmayacağının bilincinde ilerlediler."
Reklam
789 öğeden 231 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.