"Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor:'
"Bir kadına değerli olduğu nasıl hissettirilir peki?"
"Küçük kızı severek:'
"Küçük kız mı? Hangi küçük kız?"
"Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen küçük bir kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutlu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin."
"Nasıl yani?"
"Küçük bir kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?"
Ona 'bebeğim' diye hitap ediyorum, çok hoşuna gidiyor. 'Bebeğim bana bir çay yapar mısın?' dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz."
Henüz burada yaşadığım ülkede hâlâ 14 şubat olsa da Türkiyede 15 Şubat'ın ilk dakikaları yaşanmakta... 15 Şubat'ın ne gibi bir özel yanı olabilir ki diyenleriniz olacaktır, bir çok kişi için diğer günlerden farksız sıradan bir gün, fakat bazılarımız için aynı şey söylenemez.
Bir insan düşünün hayatınıza ansızın kitaplar sayesinde giriyor ve
Psikanalist Dr. Dan Kiley 1983 yılında yazdığı bu kitapta ilk kez, hiç büyümeyen erkekler için Peter Pan Sendromu tanımını yapmış ve bu sendromun görüldüğü erkekleri ise PPS kurbanı olarak adlandırmıştır. Kitap teknik tanımlar ile okuyucuyu yormadığı gibi yazarın kendi vakalarından fazlaca örnek içerdiği için de oldukça kolay anlaşılır
Gelecek diye anlam yüklediğimiz çocuklar, ileride uzun yaşları olacak, büyüyecek diye mi gelecektir, yoksa büyürken getirecekleri veya yaratacakları mıdır gelecek? Psikologların, psikiyatrların sürekli geçmişine inmek istedikleri çocukluğun elbette yaşamda önemli bir yeri vardır. Sayısız araştırmalar ve analizlerin sonucunda çocukluğun gelişim ve
DİPÇE:
Halihazırdaki durumlar karşısında çözümsüzlük , yetkinsizlik hissidir çaresizlik.
Kitabın ismi daha öyküyle buluşmadan bazı maddeler sıralatıyor insana, sonra zihnimiz hızlı bir tasnife geçiyor: büyüklü küçüklü çaresizliklerimiz... ya da farkına varmadan talihsizlik,zamansızlık, olanaksızlık olarak adlandırdıklarımız.
Belki bu öykü
Ey benim Karadeniz
Gibi hırçın ruhlu sevgilim
Bazen çocuksu
Bakar gözlerin bana
Bazen asi bakar gözlerin
Bazen sevgi dolu bakar
Gözlerin bana
Senin aslında içinde
"Her şeyi bildiğin sanan Yankı Sarca," dedi derin bir nefes vererek. "Aslında hiçbir şey bilmiyormuş." Gözleri ileride görünen sokak lambasına doğru kaydı. "Çocuktum, büyük gibi davrandım. Haddime düşmemişti, bunu yaptım. Sonra Helin'le tanıştım. Aldı beni, çocuksun demedi, çocukluğumu gösterdi bana. Gülümsedi,
Ister evli,ister bekar olun.Ama mutlaka bu yaziyi okuyun...
Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı.
Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu. "Sapa sağlam adam gidip
"Cesaretim Kalmadı Sana
Mısralarıma hapsettiğim acılarım var,
Ayrılığa düğümlenmiş sözlerim.
Bitmek bilmeyen düşlerim var,
Güneşsiz aydınlanan sabahlarım.
Ve içimde büyümeyen bir çocuk,
haykırır zihnimin en aykırı duvarlarına;
Sen bana çok uzak,
Ben sana bir o kadar yakın.
Sonu gelmeyen yollarım var,
En başa dönüşlerim.
Susarak da ağlarmış insan,
Hıçkırarak da gülermiş elbet.
Yolun sonuna gelip,
Geriye de dönermiş böyle.
Kendimden gizlediğim korkularım var,
Aşka sırt çevirişlerim.
Aşkın vatanından kaçan,
En korkak mülteci benim.
..."