Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İçinden bazı çıplak kadın fotoğrafları ve beyaz bir kadın kü­lotu çıkarıp Menderes'e ve Ordu Foto Film kameralarına doğru salladı. "Bu külotu kim giymiş, kim unutmuş acaba Başbakan­lık'ta?" diye sordu.
O sazlı sözlü eğlence gecelerinden birinde, huzurdaki sanatçılar "Gel gitme kadın" şarkısını söylemeye başladı. Atatürk'ün yüzü bulutlandı, gözleri nemlendi. Ertesi sabah manevi kızı Sabiha Gökçen geldi yanına; "Niye ağladınız o şarkıda?" diye sordu. Atatürk hüzünle "Gökçen" dedi; "Ben bu toprakları seviyorum. Yurdumun toprağını, dağını, taşını, havasını, insanlarını seviyorum. Bazı şarkılar bana bir gün bu insanlardan kopacağımı hatırlatıyor. İşte o zaman içime bir ateş düşüyor. Ve bu ateş, sonradan gözyaşı olarak akıp gidiyor. Unutma ki Mustafa Kemal'ler de insandır ve onlar da zaman zaman ağlamak isterler."
sofra
Reklam
Birini her şeyden vazgeçebilecek kadar çok sevmek...
İngiliz Kralı VIII. Edward sevdiği kadın için tahtını terk ettiğinde de kimse bu tercihe anlam verememişti. Çünkü "geçer akçe" olan "taht" tı ve bir kadın için koca imparatorluğun nimetlerini tepmek "akıldışı" sayılıyordu. Birini her şeyden vazgeçebilecek kadar çok sevmenin, insanın başına hiçbir tacın sağlamayacağı türden bir asalet halkası takacağını düşünemediler. İngilizler tahtsız kralın ardından dövünedursunlar, tahtsız kral da sevgisiz ingilizlerin haline acıdı durdu hayatı boyunca...
. İşte bu mesafeli dönemde Menderes'in hayatına İstanbul'da yeni bir kadın girdi: İstanbul Emniyet Müdürü Ferit Sözen'in eşi Suzan Sözen...
Sevdiği. bütün erkekleri kaybetmiş ve daima susmayı tercih etmiş bir kadın ile o kadını seven ve darağacında can vermiş Baş­bakan
“Gazeteler, yeni ayrıldığı altı yıllık eşinin genç bir sevgili bulduğunu yazdı. Yeni sevgililer, objektiflere yakalandı. Fotoğrafları çarşaf çarşaf yayımlandı. “Çocuklu kadına yakıştı mı?” sorusu hemen eski eşe soruldu. Bir polemik çıkar, diye umuldu. Ama Cem Özer, erkeklik raconunda dönüm noktası sayılabilecek bir yanıt verdi. Dedi ki: “Geriye çekilip baktım; ortada benimle alakalı bir şey olmadığını gördüm. Eski eşimin hayatına karışıp yargılamam nasıl mümkün olur. Bana, aldığı her kararda onu desteklemek düşer. Toza bulanırım, yine de ona toz kondurmam. Kaldı ki onu gülerken görmek hoşuma gitti. Mutluysa bana ancak halk etmek düşer.” Şu cümleleri kuramadığı için kaç erkek melankolik, alkolik, katil, mahkûm oldu kim bilir?.. Ve kaç kadın huzurundan, evladından, evinden, işinden, canından oldu. “Ya benimsin ya toprağın,” şişinmesi, kaç mezarı, kaç koğuşu doldurdu. Oysa biz, “Sevgi neydi?” sorusuna Selvi Boylum’dan aklımıza kazınmış bir replikle, “Sevgi emekti,” karşılığını veregelmiş bir topluma dahiliz. Sevdayı evvela fedakârlık diye biliriz.”
Reklam
NÂZIM HIKMET Nâzım Hikmet, aşkları ve sevgilileriyle sık sık gündeme gelir. Aşk ve kadın konusu, Nâzım Hikmet'in hayatı; en az, şiiri kadar dikkat çeker, konuşulur, tartışılır. İlk aşkı, Sultan Hamid devrinin ünlü valilerinden birisinin kızı olan Sabiha'dır. "Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki Ömrümü bir yudumda ellerinden
Günseli İnal, “Bir toplumda kadın şairin varlığı, o toplumun ilerleme ve uygarlık düzeyi göstergesidir,” diyor.
Diyet endüstrisi tarafından ha babam pompalanan bir “baskül faşizmi”, bütün kadın soyunu terörize etti.
Tuhaf
Rivayete bakılırsa cinayete kurban giden bir kızın kalbini taşıyan kadın, ameliyattan sonra karabasanlar görmeye başlamış, sonra kâbuslarındaki adamı, polise tarif edip kalbini taşıdığı kızın katilini yakalatmıştı.
162 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.