Her sabah burada doğuyoruz ve her akşam burada ölüyoruz . Sabahtan akşama bin ömrü burada tüketiyoruz . Kahvenin tahta sandalyeleri gibi , tahta masaları gibi, taş zemini ve ahşap duvarları gibi, kirli tavanı gibi , gıcırdayan kapısı gibi, asla tam olarak kapanmayan pencereleri gibi , galvaniz sobası gibi, lodoslarda içeri içeri tüten bacası gibi , plastik çay tabakları gibi, ince belli cam bardakları gibi, bakırı kararmış cezveleri gibi , kaymaz tepsileri gibi, demirbaşıyız buranın. Ben , Efsun Abla , bir de Adnan Abi.
"Hoca, ne diye beğenmedin, bu güzel bardakları?" diye soran dostuna o dik sesiyle: "Hakkı, demiş, bardaklar güzel, ama bana uymuyor. Sabahleyin çayla doldurdum, şöyle bir önüme koydum, bir kendimi düşündüm, bir ona baktım: nispetsiz... Hele, Hakkı can, sen bana biraz daha büyüğünü bul."
Reklam
"Bu şehirlinin işleri de çok yaman canım!" diye söylendi. "Öteberi fiyatları yükseldikçe bir akıl düşünüyor mutlaka. İşte şimdi de çay bardaklarını küçülttü!..."
Aşağıda, annem, Nehrin hatırasında çay bardaklarını yıkıyordu.
Ah'lar Ağacı
"1- Bir ilaç içsem bari diye düşündüm, Biraz kolonya sürünsem, Ferahlasam, pencereyi açsam. Şöyle bir şey yazdım sonra: Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde. Berbattı,
Her şey bir gün biter Kaderdeki ömür Kalemdeki şiir Bardaktaki çay Ve sende ki ben Bitmeye mahkûmuz hep birden...
Reklam
748 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.