İslâm dinininde de iman ettik diyenler eğer ki imanlarıyla kendilerini felâha ermiş huzur bulmuş hissediyorsa felakettedir. Diğer İslâm dışı inkâr meselelerinin bazıları yine din ve mezhep adınadır. Meselâ Hristiyanlık Ortodoks Katolik Protestan vb.. Bir de topyekun yaratılışı inkâr vardır insan aklı baz alınarak düşülen gafletten dolayı. Ateizm
Rus nesrinin Dostoievsky gibi rakipsiz bir tâcidârı Eugénie Grandet tercümesine aylarını harcamıştı. İleri Batı ülkelerin de Balzak’ı çevirmeğe uğraşanlar, çok defa Kitab-ı Mukaddes şerhleri gibi, bu işe ömürlerini vakfederler. Bizde ise, kitapçı vitrinlerini ‘şaheserler makteli’ hâline getirmek için şaşılacak bir gayret sarfeden bezirgânlardan biri [Haydar Rıfat], Goryo Babayı [İstanbul, 1934] yirmi günde tercüme etmekle öğünüyor.(12 )
12- Meriç yine bir vesileyle de şöyle der: “1934’ te Haydar Rıfat Goryo Babayı tercüme etti. Buna tercüme demek mecburiyetinde kaldığımız için üzülüyoruz.” (CM, "Balzac", Altın Gözlü Kız, s. 71) Münekkid yıllar sonra da kanaatlerini aynı kızgınlıkla tekrarlamaktan kaçınmayacaktır: "
Haydar Rıfat Kapitalin bir kısmını tercüme etti, tek satırını bile anlamadan.
Tolstoy’ un Bâsübâdelmevtini de o tercüme etti. Hamâkate bak ki bir haftada, yirmi günlük bir seyahat sırasında yapmış bu tercümeleri.
Goriot Baba’ yı da o tercüme etmişti. Tabiî, berbat mı berbat.
” (Bkz. Halil Açıkgöz, Cemil Meriç ile Sohbetler, (2 Ağustos 1977), s. 232-233, İstanbul, 1993). Çok ilginçtir ki Vadideki Zambak mütercimi Nahid Sırr Örik’i şiddetle eleştiren münekkid, aynı mütercimin Goriot Baba (Ankara, 1943) adlı tercümesini sükûda karşılamıştır.
Kürt meselesi aklımı üniversiteye gelip de Doğu'dan gelen dostlarla münasebet kurup uzun sohbetler yaptıktan sonra beni meşgul etmeye başladı. Bu raddeden sonra ise bugüne kadar entelektüel saydığım şahısların kıymetini sorgulamaya başladım. Bilhassa kendi cenahımın önde gelen mütefekkirlerinin bu konuya neden bigane kaldıklarını merak ettim.
Manda (idaresi) bizi daha çok şuurlandıracaktı. Kaynaklarımıza sahip çıkacaktık. Batı bu yolu seçmedi. Fakat Avrupa ta XVIII. asırdan beri söylemek istediklerini içimizden, bizden görünenlere söyletti.