«...üç yanı denizlerle çevrilmiş olan ülkemizin...» «İki buçuk yanıdır, oğlum Salim.» Salim, iki numara tıraşlı kocaman başını kaldırdı: «O ne demek oluyor Hikmet amca?» «Güney sınırlarımızın yarısı karadır da ondan.» «Yapma Hikmet amca; öğretmen kızar böyle şeylere.» «Kızmaz oğlum; gerçeklere kızılmaz.» Salim, kafasında beyaz çizgiler gibi duran eski yara izlerinden birini kaşıdı: «Gerçek nedir, Hikmet amca?» «Alıştırma defterini çıkar da yazdıralım; gerçekler havada kaybolmasın.» Salim, Hikmet'in yüzüne bakarak, bu garip amcanın ciddiyet derecesini ölçmeğe çalıştı. «Matrak geçmiyorsun ya Hikmet amca?» «Bu terbiyesiz sözü de nereden öğrendin bakalım?» «Hangi terbiyesiz?» «Matrak terbiyesiz.» Salim, kalemi ağzına soktu: «Herkes söylüyor.» Hikmet, yuvarlak fırça kafaya hafifçe vurdu: «Kötü bir sözü herkesin söylemesi, o söze bir gerçeklik kazandırmaz. Çıkar defterini. Yalnız, gerçeğin tanımını vereceğiz, matrağın değil.»