Evlenme önerisini Ayşe Sıtkı'nın olumsuz karşılamasından sonra Sabahattin Ali başka adaylar aramaya koyuldu. 1932 yazında amcası Salih Bey'in evinde karşılaştığı Aliye Hanım'da karar kıldı. [Aliye Hanım bu tanışmanın 1933'te, Reşit Ertüzün ise 1932'de, tutuklanmazdan önce gerçekleştiğini öne sürer. Ertüzün'ün verdiği tarihin doğru olduğunu
Bırak vursun. Beni öldürsün diye geldim buraya, beni onlarla
birlikte kaldırsınlar diye. (Ana’ya) Ama onun elleriyle değil, kancalarla, orakla,
hem de zor kullanarak, kemiklerimi kırasıya. Bırak vursun! Bilsin ki ben
temizim; bilsin ki ben çılgın olabilirim, ama göğüslerimin aklığını hiçbir
erkeğe açmamış bir kız olarak gömebilirler beni. Ötekiyle kaçtım. Kaçtım! Sen
olsan sen de giderdin. İçi dışı yarayla dolu, arzudan yanıp tutuşan bir kadındım
ben; oğlun da, kendisinden çocuklar, toprak, sağlık umduğum bir avuç suydu;
ama öteki, çalılıklarla tıkalı, karanlık bir ırmaktı, sazlarının fısıltısını, mırıltılı
türküsünü getiriyordu bana. Soğuk sudan bir küçük çocuğa benzeyen oğluna
uydum ben de; ötekiyse, yüzlerce kuş saldı üstüme, bu kuşlar yolumu tuttular,
beyaz beyaz kırağı bıraktılar yaralarım üzerinde, zavallı, sararıp solmuş bir
kadının, ateşle okşanmış bir kızın yaraları üzerinde. İstemezdim, unutma ki,
ben de istemezdim! Oğlun benim yazgımdı..
--Ama ben ... düğün yapıp gelin olmaya razıyım ya.. koca olmadan gelin olunabilse! Kız kısmı tek başına gelin olamayacağına göre ben de evlenmeyeceğim...şimdilerde, demek istiyorum.
--Saçma sapan bir yanıt bu.
SİNEMA VE EDEBİYATTA PARANOYAK KİŞİLİKLER
-Bunuel'in El Tourments'i (1952), aşk alanındaki paranoyanın gerçek bir klinik incelemesidir. Meksikalı, zengin toprak sahibi Francisco, genç ve güzel bir kadını baştan çıkarır. Çift inanılmaz bir balayı geçirmek için seyahate çıkar. Ancak, düğün gecesi Francisco, karısını öpmek için yaklaşır, kadın heyecan içinde gözlerini kapar, Francisco hemen: "Kimi düşünüyorsun?" diye sorunca, olayların olumsuz gelişeceği anlaşılır.
-Herman Wouk'un romanından uyarlanan, Edward Dmytyrk'in Denizde İsyan filminde (1954) Humphrey Bogard, sonunda mürettebatını bıktırarak, çevresinde bir nefret halkası oluşturan hem otoriter hem bilgisiz bir gemi kaptanı rolüyle, dokunaklı ve paranoyak özellikler sergileyen bir kişiliği canlandırır.
-Stanley Kubrick'in başeseri Dr. Strangelove'da George C. Scott' un canlandırdığı general Ripper, kendine çok güvenen gerçek, katı bir paranoyaktır. Sovyetlerin "beden akışkanlanni" zehirlediğine inandığından Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatır. (Nükleer silahlardan sorumlu olan kişilerin davranış bozukluğu testlerinden geçirildiğini umuyoruz.)
-İngiliz yazar Evelyn Waugh, Büyü'de çılgın bir paranoyak deneyimi anlatır. Gemi seyahati sırasında, şiddeti gittikçe artan ürkütücü bir hayal görme süreci içinde, mürettebattan ve yolculardan kendisi hakkında kırıcı, sevimsiz konuşmalar duyar.
İnsanın yaşamını oluşturan şeyi ancak umutsuzlukla bırakması ender olarak anlaşılır. Çılgın davranışlar ve umutsuzluklar başka yaşamlara doğru götürür ve yalnızca yaşamın derslerine karşı coşkulu bir bağlılığı gösterir.
Kalktım doğduğun yerlere geldim.
Vadinin şarkısını dinliyorum, rüzgârın merakını. Yamaçlarda unutulmuş bir kuzunun sesi, gecede yosunun sonbaharı.
Kimliğime uzun uzun baktılar. Munzur’u, onu büyüttüğü için tavaf edeceğim dedim, sövdüler. Burada pişene kadar yanacağım dedim bu sefer, içimden. Kalbimin yasını bu dağlara karışanlarla bir
Bir zamanlar, bisikletini çok hızlı süren bir kız vardı,
öyle hızlıydı ki yanınızdan geçerken onu zar zor görebilirdiniz.
Anne ve babası "O kadar hızlı gitme, Alfonsina!" diye bağırırlardı.
Çok geç! Vın diye geçip giderdi.
Evlendiğinde, ailesi şu çılgın bisikletçi olma fikrinden
en sonunda vazgeçeceğini düşündü. Oysa düğün