‘Kulakları uyuşturan serçe sesleri onlara özellikle kulak vermedikçe işitilmez.’
Onüçüncü yüzyıl, orta anadolu bozkırları.
Bir erkek bir kadın derviş, bir keşiş, Venedikli ve Endülüslü tüccarlar ve melek kalpli türkmenlerin hayatlarının, hikayelerinin arapsaçı gibi birbirine dolanıp, dönemin iktidar kavgası ve güç hırsıyla kopartılarak çözüldüğü sarsıcı, vurucu, hüzünlü hikâyesi bu.
Sonbahar rüzgarının önüne katıp götürdüğü hayatların hikâyesi.
Daha önce üzerine hiç okumadığımı fark ettiğim Kapadokya ve orta anadolunun 8 yüzyıl öncesinin tarihi zemininde kaleme alınmış hikâyesi.
Saruca Abdal ve Gülbeyaz’la adanmışlığı, Civan ve Şamnalika ile aşkı, Fâzıl ile Mihayıl ile dostluğu resmediyor Gürsel Korat.
Ama ne güzel resmediyor!
Her birini bir güvercinin kanatlarına ilmek ilmek dokuyor sanki. Belki de hikâyesinin uçabilmesi bu yüzden.
Yazarı daha önce okumamış olmama hayıflanırken, kitabı elimden zor bırakıyorum.
Gönül bağı kurduğum her eser gibi, bir dostu yitirir gibi.
*yunanca: ‘Güvercin, ah!’