-Peki ben sana nasıl sesleneyim? Zeze mi diyeyim? -Lütfen, Zeze yok artık. O budalanın tekiydi, geçmişte kaldı. Bir sokak çocuğu adıydı. Ben çok değiştim. Gayet terbiyeli, uslu bir çocuğum ben. -Ve hüzünlü. Hepsinden öte, hüzünlü. Hatta belki de dünyanın en hüzünlü çocuklarından biri, ne dersin? -Biliyorum. -Yeniden Zeze olmak ister miydin? -Hayatta hiçbir şey geri dönmez.
Geçmiş, kalır mı ki geçmişte..
“Aklından geçenleri adım gibi biliyorum. Ama öyle bir tehlike yok.” “Aman ne güzel,” dedim rahat bir nefes alarak. “Peki ben sana nasıl sesleneyim? Zeze mi diyeyim?” “Lütfen, Zeze yok artık. O budalanın tekiydi, geçmişte kaldı. Bir sokak çocuğu adıydı. Ben çok değiştim. Gayet terbiyeli, uslu bir çocuğum ben.” “Ve hüzünlü. Hepsinden öte, hüzünlü. Hatta belki de dünyanın en hüzünlü çocuklarından biri, ne dersin?” “Biliyorum.” “Yeniden Zeze olmak ister miydin?” “Hayatta hiç bir şey geri dönmez. Bir yanım istiyor. Bir yanım istemiyor. Durmadan dayak yemesi, aç kalması var…” Gölgem gibi peşimi bırakmayan o eski acı yine üzerime çöküyordu. Eskisi gibi Zeze olayım, bir şeker portakalı fidanı edineyim, Portekizlimi bir kez daha kaybedeyim, öyle mi?
Sayfa 16 - Can Sanat Yayınları- 88. basım:Eylül 2023, İstanbul •Çev. Saadet Özen•Kitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal: ... Asıl mihenk taşı 'savaş alanıdır.' Şimdi arkadaşlardan her birinin ne yaptığını gözü kapalı söyleyebilirim. Örneğin, biliyorum ki falan tümenin komutanı - parmağı ile haritadan bir yer gösterdi- şu kasabaya varmıştır. Kasabanın en rahat evini seçmiş ve şimdi, her şeyi unutup, portatif karyolasının üzerinde derin bir uykuya dalmıştır. İster misiniz, bunun böyle olduğunu size şimdi ispat edeyim? Zile basıp nöbetçi subayını çağırarak talimat verdi: "Çocuğum, bana hemen filan tümenin komutanını bulur musun?" Aşağıdan telgraf makinesinin sesi duyulmaya başlandı... Nöbetçi subayı tekrar içeri girdi. Selam aldıktan sonra, "Efendim," dedi. "Tümen konutanı S... köyünde istirahattaymış. Uyandıralım mı?" Mustafa Kemal, kendi psikolojik sezisine güldü: "Ben size demedim mi? Şimdi ötekine bakın." Subaya, "Bana falanca tümen komutanını bulun." diye emir verdi. Sonra yanındakilere dönerek göz etti: "Bulamayacak, çünkü, gideceği yere bir an önce varmak için doludizgin ilerliyordur." Telgrafçı biraz sonra gelerek, tümen komutanının bulunmadığını söyledi. #tarih #KurtuluşSavaşı #öngörü
Sayfa 321Kitabı okudu
Türkçemiz
Annenden öğrendiğinle yetinme Çocuğum, Türkçe'ni geliştir. Dilimiz öylesine güzel ki Durgun göllerimizce duru, Akar sularımızca coşkulu… Ne var ki çocuğum, Güzellik de bakım ister! Önce türkülerimizi öğren, Seni büyüten ninnilerimizi belle, Gidenlere yakılan ağıtları… Her sözün en güzeli Türkçemizde, Diline takılanları ayıkla, Yabancı sözcükleri at! Bak, devrim, ne güzel! Barış, ne güzel! Dayanışma, özgürlük… Hele bağımsızlık! En güzeli, sevgi! Sev Türkçeni, çocuğum, Dilini sevenleri sev!
Sayfa 46 - Çınar Yayınları, 5.Basım (1997)Kitabı okudu
Sürekli eleştirilme ve suçlanma utanç yaratır; ne var ki, ana babası tarafından çocuğa sürekli uygulandığından, bu davranışı çocuk model olarak kabul eder. Eleştirme ve suçlama ana-babada nasıl bir tutku halindeyse, bir süre sonra "çocukta da bir alışkanlık haline gelir." Çocuk dışarıda arkadaşlarıyla oynamak için annesinden izin ister; anne, "sen kendinden başkasını düşünmeyen bencil bir çocuksun, haydi git oyna, evin bütün işini nasıl olsa ben tek başıma yaparım," biçiminde cevap verir. Çocuk, "ben çocuğum, bu yaşta oyun benim hakkım. Madem çocuklarına ve evine bakacak gücün yoktu, neden beni ve kardeşlerimi doğurdun," diye düşünemez. Annenin verdiği cevap karşısında çocuk oyun oynama arzusundan, kendinden utanır. Anne kendi utancını, çocuğuna başarıyla aktarmış, kendi gibi sağlıksız birini "topluma armağan etme!" yolunda başarılı bir adım daha atmıştır.
"Çocuğum, hayatta insanların bir hakkı, meşru ve belli bir hakkı vardır ki onu elinden alırlarsa yerine ne yolda oyuncaklar verirlerse versinler, yetinemez, aldanmaz. Çünkü yaşayamaz. O hak, rahat yaşayabilme hakkıdır. Karnını doyurmak için ekmek, sırtını örtmek için aba, başının üstünde bir çatı, kışın ısınacak ateş ister ve bunlar rahat yaşamak hakkının en ilkel ve basit şartlarıdır. Eğer bir memleketin toplumsal düzeni bunları vermekle işe başlamıyorsa daha o anlaşmasının ilk bendinde acizlik göstermiştir, o sadece "yok"tur...
Sayfa 100 - Karbon KitaplarKitabı okudu
Reklam
137 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.